14-dilemma

430 57 54
                                    

kalp kırıcı bir bölüm ne kadar iyi olur bimiyorum ama iyi okumalar❤️‍🩹
yorum atin👺
-


(jisung'dan)



𓆝 𓆟 𓆞 𓆝 𓆟
anlamak zordu, bilmek imkansıza yakın. sorduğum sorular cevapsız kalıyor, düşüncelerim ise çıkmaz sokak sanki.

özlemini çektiğin bir şey nasıl olurum bilmiyorum. en basitinden sevdiğin, hoşlandığın biri belki. yıllarca nasıl senin için böyle biri olabileceğimi bilmeden çabaladım durdum. üşüdüğüm her sefer elime verdiğin koca sıfırlardan bir kule inşa etmeye çalıştım ama fırtına geldiğinde altına gireceğim güvenli bir çatı bulamadım bir türlü kendime.

şimdi karşımda bana bakan öfke dolu harelerinde bakışlarım. bu durumla ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. bu saatten sonra bir önemi olur mu, artık elimde kalan bir avuç his, yıkım ve kalp kırıklığı  bir anlam ifade eder mi bilemiyorum. çünkü çabalasam da aynı şeyler tekrar ediyor, gün bitiyor ve mutfak zemininde oturup ağlayan yine ben oluyorum. bu değer vermek mi emin değilim açıkçası..
⊹ ۪ 𖥔 ˑ ִ ֗ ⋆。‧₊°♱̩̩͙❆ ͙͛

hala elimde duran biletleri ne yapacağımı bilemeyerek montumun cebine attım ve minho masadaki ellerini çekip bir iki adım gerilediğinde yerimden kalktım.

"gitmem gerek, sonra görüşürüz.."

o an minnettar olduğum şey jake'in hiçbir şey dememiş olmasıydı. ağzını bile açmamıştı ve bunun için ona teşekkür etmeliydim belki de. minho'nun hem saat geç olduğu için hem de oturduğum masada jake olduğundan sinirli olduğunu biliyordum ve jake'in onu durdurmaya çalışıp kavga çıkarması en son isteyeceğim şey bile değildi.

postacı çantamı boynumdan geçirip yan bir şekilde taktım. miyeon ve kazuha'nun şaşkın bakışlarına karşı onlara hafifçe eğilip arkamı döndüm ve masadan uzaklaşan minho'yu takip etmeye başladım. öfkesinin bana bulaştığını tahmin ediyordum çünkü tam şu an en çok istediğim şey burada onunla kavga etmekti ama yapamazdım. diğer müşterileri rahatsız etmek istemiyordum bu yüzden patlamak üzere olan öfkemi tutup minho'nun ardından üzerime kapanmak olan kafenin sert kapısını ittirerek dışarı çıktım.

tam kafenin önüne park ettiği siyah arabanın şoför koltuğuna geçip sertçe kapattı kapısını ve ben de arkasından arabaya ilerledim. yolcu koltuğunun kapı kolunda bir saniye duraksadı elim, ardından derin bir nefes alıp kolu kendime çektim ve kapıyı açıp içeri bindim.

ben bindiğimde o da kemerini takıyordu. kapıyı kapatmamın hemen ardından arabayı çalıştırdı ve yola çıktık.

caddeye çıktığımızda şansımızda trafik olmayan boş yollarda hızla ilerliyorduk. hava tamamen kararmıştı ve sokak lambalarının yanı sıra arabanın farları aydınlatıyordu yolu.

bakışlarımı kucağımdaki ellerime indirip parmaklarımla oynamaya başladım. bu kadar sinirli olmasının üstüne hiçbir şey dememesi ve oluşan sessizlik daha fazla geriyordu beni. orada olduğumu nasıl öğrenmişti de gelmişti merak ediyordum ama sorarsam öfkesinin patlamasından korktuğum için erteleyip duruyordum. tam bunları düşünürken sesini duymamla irkildim.

"kemerini tak."

ev yoluna girmiştik ve az bir zaman kaldığının farkındaydım ama şu an bu yüzden tartışmak istemiyordum çünkü eve gidince zaten yeterince tartışacaktık belli ki. başımı kaldırmadan kemerimi taktım ve kucağımdaki ellerime odaklandım yine.

burguNdy, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin