39-once upon a time, a few mistakes later

222 33 67
                                    

[3 hafta sonra, Seul]
(Jisung'dan)

Melbourne'dan eve dönmemin üzerinden birkaç gün geçtiğinde kimseyle konuşacak halim yoktu. Yorgunluğumun sebebi hem Jet Lag hem de yaşadığım -kesinlikle alışkın olduğumun üzerindeki yüksek düzeyde- adrenalindi. Hem fiziken hem mental olarak yorulmuştum. Yine de beni motive eden şeyler arttıkça yataktan kalkacak hali kendimde buldum.

Böylece 4.gün olduğunda hala gruptaki tonlarca mesaja cevap vermeme rağmen kapıma dayanan Sunoo ve Seungmin'i evimde ağırlamıştım.

Onlara her şeyi anlattım. İstisnasız her şeyi, planımızın bütün detaylarını, geceye dair her şeyi, Melbourne'un serin havasını, Minho'yu ilk görüşümü, onun evindeyken konuştuğumuz her şeyi, kapıda gördüğüm kızı ve hatta uzun süre önce gizlice gittiğim limanda Ryujin'i nasıl gördüğümü. Hiçbir detayı atlamadım ve bütün adrenalini sözcüklerime özenle işledim.

Sonuç olarak bana inanmadılar. Hatta ben yaklaşık yarım saat aralıksız konuştuktan sonra pür dikkat dinleyen Seungmin'in ilk söylediği şey 'siktir oradan' olmuştu, Sunoo da başını sallayarak onaylamış, 'katılıyorum' demişti.

Pes etmedim ve o gece onlara galerimde olaylara ilişkin bulduğum tüm fotoğrafları ve telefonumdaki mesajları gösterdim. Her şeye kesin olarak inandıkları nokta Minho'nun gerçekten Seul'e döneceğine dair bana attığı mesajı okudukları an olmuştu. Ben bıkkınlıkla onlara ekrandaki mesajı okuturken onlar ise anında hoplayıp zıplamaya ve alkışlamaya başlamıştı.

O gece onların bu tepkisine gülümsedim. Rahatlamış hissediyordum... Aylardır omzuma sırayla yüklenen her yükü tek bir gecede Melbourne'da bırakmayı başarmıştım. Telefonumun ekranı kırıktı, Minho hala dönmemişti ama ben kuş tüyü gibi hafif hissediyordum. İçimin bu denli rahat olmasının bir sebebi daha vardı çünkü.

Melbourne'dan Seul'e döneceğimiz sabah taksiyle otele döndüğümde Wooyoung'un bana söylediği bir şey vardı. O saniyeye kadar hayatımdaki problemleri tek tek çözdüğümü düşünsem de içimdeki hüznü bastıramıyordum. Duyup duyabileceğim başka ne olursa olsun beni bu kadar mutlu etmeye asla yetmezdi.

Jake yaşıyordu...

Tanrıya şükürler olsun ki yaşıyordu. Amcası o gece çok geçmeden tutuklanmıştı. Jake'in bizim tarafımızda olduğunu anladığımdan beri pişman hissediyordum, ona özür borçlu olduğumu biliyordum ve özür dilemek için bir fırsatım olduğuna hiç bu kadar sevineceğimi hayal edemezdim.

Bildiğim bir şey varsa o da Jake hakkında hep kötü düşündüğümdü. İşin özünde beni gerçekten sevmiş, birlikte olmamız için elinden geleni yapmıştı. Ona umut verip sonrasında yüzüstü bırakan ise ben olmuştum. İyi bir arkadaştı, beni asla bırakmamıştı ve ben yine o teslimat gecesinden itibaren onun hakkında kötü düşünmeye başlamıştım. İşler sürekli bir yerlerde döngüye giriyordu sanırım ve ben güvenmeyi öğrenemiyordum. Yine de garipti ki Jake her zaman olumsuz düşüncelerimi ve gereksiz nefretimi boşa çıkarmayı başarıyordu.

En sonunda bir süre Avusturalya'da tedavi göreceğini öğrendim. Benim Seul'e dönmemin üzerinden 4 gün geçtiğinde bizimkilere her şeyi anlatmıştım, bir hafta dolduğunda Minho şehre geldi. İkinci haftada Jake'in daha iyi olduğunun haberini aldım, Seul'e dönmüştü ama yine de sürekli hastanede kalıyor ve tedavisine devam ediyordu. Onu çok kez görmeye gittim, çok kez içimden geçenleri anlattım. Bana kaç kere sarıldığını bilmiyorum ama platin saçlıyla aramızdaki şey bütün bu badirelerin sonunda bir kez daha sıkı bir dostluğa doğru evrilmeyi başardı.

Minho'yla birkaç kez görüştük, bana mesaj atıp sürekli darladığı için muhtemelen ona kalsa daha çok buluşurduk. Meşgulüm diyip erteliyordum, o ise işsiz kaldığımla ilgili şaka yapıyordu, ben trip atıyordum ve böylece bir kez daha buluşmadan araya birkaç gün sıkıştırabiliyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 08 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

burguNdy, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin