Medyada once more to see you var dinleyerek okursanız daha güzel olur
!!~Bölümdeki kadın karakter bir idol değil, ismi rastgele uydurdum bilginize~
İyi okumalar!!
-♡
(Jisung'dan)
Yorgunluk hissi dur durak bilmeksizin günlerdir bir maratonda koşuyormuşum gibi bütün vücudumu ele geçirdiğinde gözlerimi aralamaktan bile acizdim. Nerede olduğumu bilmiyordum fakat zihnimdeki bilinç parçalarının son bulduğu bütün kaos ve gürültüden uzakta olduğuma emindim. Kulağıma gelen fanın sesini ayırt edebilecek kadar bilincim yerine geldiğinde gözlerimi araladım. Tavandaki lambanın etrafında devamlı dönen ve odaya serinlik veren bir pervane vardı.
Yattığım yerden yavaşça doğrulurken gözlerimi ovuşturdum. Esnerken bir yandan da üstüme ve yattığım yere bakıyordum. Koyu kahverengi bir kanepede uyumuştum ve üzerim ince bir örtüyle örtülmüştü.
Yüzümü buruşturdum.
"Neredeyim ben..?" Kendi kendime mırıldandım. Ya da öyle yaptığımı sanıyordum çünkü odada bir başkasının olduğundan ve beni duyduğundan bihaberdim.
"Günaydın."
Evin koridorundan odaya giren Minho... Siyah saçları dağınık, üzerinde rahat bir eşofman, tişört ve ev terlikleri var. Yüzündeki gülümseme çok parlak. Onun evinde olmalıydım...
"Sonunda uyanabildin. Gerçi hala gece..."
Koltukta oturmuş, şaşkın gözlerle onu izlerken yanaklarıma basan sıcaklığın oldukça farkındaydım. Minho yaklaştı ve kanepenin kol kısmına kalçasını yaslayarak oturdu. Konuşurken gülümsemesini bozmuyordu ve ben yalnızca merak ediyordum... Bu adam ne zamandan beri bu kadar güzel gülüyordu?
"Ve merak ediyorsan söyleyeyim, hala Melbourne'dasın. Avusturalya'da, benim evimde."
Bakışlarımı kaçırdığım an tam olarak buydu. Melbourne kelimesinin zihnimde en son yer eden korkunç sahneleri film şeridi misali gözlerimin önünden geçirmesi bakışlarımı kaçırmama sebep olan bir başka şeydi. Sustum. Üzerimde bana bol gelen, onun tişörtlerinden biri vardı ve bacaklarımın çıplak olduğunu o an fark etmiştim. Ellerimin altında tişörtümün eteklerini buruşturuyordum. O kadar sustum ki düşüncelerimin bile susmasına sebep oldum. Hatırlamadım sanki, bencilliğin yuvasında yer etti benliğim ve ben hatırlamak istemedim.
Terasta esen soğuk rüzgarı, kızıl ve parlak kan gölünü, yere yığılan platin saçların sahibini...
"Aç mısın?"
Başımı kaldırdım ve gözlerimiz buluştu. Minho dudaklarındaki belli belirsiz tebessümle yüzümün her köşesini incelerken konuşmadım, yalnızca evet anlamında başımı salladım.
"Biraz makarna var, onu ısıtıyorum. Dünden kalma. Dünden önceki günden de olabilir... Ya da bir önceki gün... Aslında ne zamandan kalma bilmiyorum." Düşünürken elini ensesine atmış, siyah tutamlarını karıştırıyordu. O düşünceli şekilde sorgularken bu haline ister istemez güldüm... Tam bir şapşal gibi görünüyordu.
"Sadece makarnayı ısıt." Gülerek söylediğimde dudaklarını birbirine bastırdı ve parmağını şıklattı.
"Sadece makarnayı ısıtıyorum." Kalçasını yasladığı yerden doğrulup salondaki amerikan mutfağa ilerlerken ben de ayağa kalktım.
Minho'nun tişörtü bacaklarımın bir kısmını örtüyordu ve bunu görmemle yanaklarımın bir kez daha kızardığını yüzüme basan sıcaklıktan anladım. Hoşuma gitmesine izin verdim, ona dair küçük detaylarla kalbimin ısınmasına müsaade ettim bu sefer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burguNdy, minsung
FanfictionBir anlaşma yapıp üniversite boyunca aynı evde yaşayan/yatak arkadaşı olan ikili. Çoğunluk düzyazı//texting içerir yan shipler: chanmin, sunki [uzun soluklu] Fic, Han Jisung ve Lee Minho'nun aynı evde geçirdikleri son yılı ve anlaşmalarının bitmesin...