(Jisung'dan)"Jisung, eğer sana çıkma teklifi etseydim kabul eder miydin?"
Karşımda doğruca gözlerime bakan koyu bakışlarının üstüne sözleri yüzüme tokat gibi çarparken nabzımın ağzımda atmaya başladığını hissediyordum. Geçmişten bahsediyor olabilir miydi acaba..? Evet, evet. Kesinlikle geçmişten bahsediyor olmalıydı!
"N-ne? Ne zaman?"
"Bu sıralar." Umursamazca söylediği şeye karşı gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Ben sessizce ona bakarken yaşadığım şoku nihayet fark etmiş, yüksek sesli bir kahkaha atmıştı. "Sakin ol şapşal, teklif ettiğim falan yok. Sadece varsayımdan bahsediyorum. Öyle bir şey olsaydı, ne düşünürdün mesela?"
Yutkunup önüme döndüm. Yanaklarıma basan sıcaklığı şimdiden hissedebiliyordum... Tanrı aşkına, bu da ne demekti şimdi?! Ne yapmaya çalıştığını asla anlamıyordum.
"Öyle bir şey... Mümkünse olmasın Minho."
"Neden?"
Yerdeki parkeleri izleyen bakışlarımı karşımda duran televizyona çıkardım.
Ne demek neden...
"Minho, aklında böyle bir şey varsa senden yapmamanı rica ediyorum."
"Korkuyorsun." Yanımdan sakince gelen sesi beni daha çok geriyordu.
"Bir şeyden korktuğum yok benim."
"Teklif edersem ne cevap vereceğini bilmiyorsun... Çünkü aklından direkt reddetmek geçmiyor... Öyle değil mi bebeğim?"
"Minho... Lütfen devam etme." Tekrardan yutkunduğum sırada nabzımın hızlandığı kadar gerginliğimin hat safaya çıktığını hissediyordum. Hala başım eğik, yüzüne bakamazken parkeleri izlemeye devam ediyor, farkında olmadan yumruk yaptığım ellerimle avuçlarıma tırnaklarımı geçiriyordum.
Bu konuları çoktan kapatmış olmamız gerekirdi...
Kanepede yaklaşıp enseme uzanmış olan tutamları hafifçe kenara çekti. Dokunuşunun nazikliği ve teninin sıcaklığı kalbimi yakıp kavuruyor, zihnimin sorgu odalarının kilitlerini açmaya zorluyordu. Yaklaştığını kanepedeki hareketinden hissedebiliyordum, yine de nefesi tenime değdiğinde irkildim. Çeneme uzanan eli ona bakmamı sağladığında tekrardan yutkundum, bakışları doğruca dudaklarımdaydı.
Ve üzerime eğildi... Bense gözlerimi neden kapattığımı bile bilmiyordum.
Ve dudakları buldu dudaklarımın üstünü. Bir anlık teması beceriksiz bir kelebek öpücüğünden fazlası değildi. Kalbimi hızlandıran, nefesimi kesen, cambaz gibi yürüdüğüm ipte beni öldürmek istercesine dengemi kaybettiren bir kelebek öpücüğü...
Birkaç saniye gözlerim kapalı kaldı, uzaklaştığını anladığımda gözlerimi aralayıp hızla toparlandım ve tekrar başımı çevirdim başka yöne. Minho ise kendi içindeki sorulara kendince cevap almış gibi emin bir şekilde konuşuyordu.
"Bir yanın istiyor beni, biliyorum. Görmemek için kör olmak lazım... O zaman neden hala-"
"Ben şirkette staja başladıktan sonra vazgeçtiğini sanmıştım."
"Ne demek istiyorsun?"
"En son bu tarz şeyleri konuştuğumuzda -çiçekleri almamı söylediğin akşam- o zaman artık ikimizin arasındaki bu aptal şey yüzünden koşmayacağını söylemiştin. Teklif etme, herhangi bir planın varsa bunu yapma. Unut gitsin, unutalım gitsin aksi takdirde aramızdaki şey ikimize de zarar veriyor. Görüyorsun..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
burguNdy, minsung
FanfictionBir anlaşma yapıp üniversite boyunca aynı evde yaşayan/yatak arkadaşı olan ikili. Çoğunluk düzyazı//texting içerir yan shipler: chanmin, sunki [uzun soluklu] Fic, Han Jisung ve Lee Minho'nun aynı evde geçirdikleri son yılı ve anlaşmalarının bitmesin...