35-scars from faithless love

411 54 79
                                    

(Melbourne, Avusturalya)
(Jisung'dan)
[saat 21.30]

Sarhoş olmak istemiştim...

Kaderimi zar zor kabullenmiş, bilincimi vücudumdan uzaklaştırırsam Mingi'nin bana ne yapacağını hatırlamam diye düşünmüştüm. Vicdanımı rahatlatmak için düşündüğüm basit yöntem sıcak nefesi yüzüme çarpacak kadar üzerime eğildiğinde oldukça uzaktı bana. Gözlerim kapalı, etrafta herhangi bir şişe göremezken öylece bilincimin vücudumdan bir süre için yok olup gitmesini diledim.

"Peter olmadığını biliyorum."

Saçlarımın dibinde hissettiğim namlunun soğuk ucu beni hiç olmadığım kadar kendime getirmiş, sabahın köründe üzerime dökülen bir kova buzlu su gibi ayık hissettirmişti. Mingi'nin cümlesi beynimde yankılanıyordu... Bedenime elini sürmesini istememiştim belki, fakat ortaya çıkan silah ve üstüne kurduğu cümle bu seçimimi sorgulatıyordu bana.

Ellerimi iki yandan havaya kaldırırken gerginlikten sesimin titrememesi için resmen dua ediyordum. Gülmeye ve rahat olmaya özen göstererek konuştum.

"Ohh! Vay canına Bay Song! Yavaş olun lütfen, aramızdaki çekim beni de heyecanlandırdı ama silah fantezinizin olduğunu hiç düşünmemiştim?!"

"Anlat."

Boşta kalan eli göğsüme gidip önce bordo ceketimin yakalarını elinin altında buruşturmuş, ardından sertçe arkamdaki duvara itmişti beni.

Beklemediğim bir anda sırtımın sert duvara hızla çarpmasıyla öne doğru eğilirken acıyla inledim. Karşımda dimdik uzattığı koluyla silahı bana doğrultmuş, bir kez olsun eli titremezken öfkeli bir ses tonuyla bağırmıştı.

"ANLAT DEDİM!"

Ucu bana doğrultmuş bir silahla bakışırken nefes almanın, kalp ritmimi düzende tutmamın ya da terlememenin hiç bu kadar zor olacağını düşünmezdim.

Yükselen sesi korkuyla irkilmeme sebep olurken saçma bir harekette bulunmaması için ellerimi tekrar iki yanda havaya kaldırarak duvarın önünde doğruldum. Acıdan hala yüzümü buruşturuyordum.

"N-neden bahsediyorsunuz..?"

"Yakanda taşıdığın broşu nereden buldun?"

Boku yemiştim...

Siktir, an itibariyle gerçekten boku yemiştim.

Havadaki ellerimin titrediğini hissederken bacaklarım beni zor taşıyor gibiydi. Stresten kıçımdan ter akacaktı ve hala anlamamış gibi yapıp gülümsemeye çalışmak kendi içimde delirmeme sebep oluyordu.

Karşımda silahını bana doğrultan, gözlerinde korkunun zerresi olmayan bir adam dikiliyordu ve biliyordum... Song Mingi şaka yapmazdı, Peter olmadığımı anladıysa konuşmadığım sürece saniyeler içinde tetiğe basıp hayatıma son vermek onun için zor değildi.

"Ben... Bay Song... Hadi ama! Eğleneceğiz sanmıştım?"

"Sen hala birinin duyacağı ve yardıma geleceğini sanıyorsun, öyle değil mi?"

Mingi kahkaha atarken gözlerini benden ayırmış ve boş odada gezdirmişti. "Cidden..." dilini yanağının içinde gezdirirken mırıldanmış ve ardından tekrar bana dönmüştü. "Zaman kazanmaya çalışma, aptal gibi gözüküyorsun. Silahın ucunda bir susturucu var ateş ettiğim an çıkan ses bir vazonun yere düşüp kırılması kadar bile gürültülü değil. Kimse bu sesi duymaz, kat bomboş. O yüzden tetiği basmadan önce anlat çünkü benim sabrım tükenmek üzere."

Titreyen ellerimi sabit tutmaya çalışırken asıl sorunun bacaklarımda olduğuna karar vermiştim çünkü ayakta durmak saniyeler geçtikçe imkansız bir hal alıyordu.

burguNdy, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin