-1-

182 11 41
                                    

Ks3

Esiri altında kalınan soğuk zemin, bir bedenin ölümü olabilirdi. Soğukluğunu bedene işleyerek kendi ürpertisini ölüye işleyebilirdi. Sessizliği; karanlığın içindeki çığlık olabilirdi. Çığlığı ise yaşarken duyuramadığı acısını barındırıyor olabilirdi...

Üzerindeki kan, ölü bedeninin giysisi; morarmış dudakları, yeni rujuydu belki de... Yaşarken her açıdan dikkat ettiği fiziği, birazdan patlayacak bir balondu aslında.

Her şey bu kadardı.
Bir ömür ölümüne dikkat edilen şeyler, ölünce bir gün içerisinde önemsiz kalıyordu.
Beden şişiyor, günün sonunda volkan gibi patlıyordu. Kan revan içinde kalan beden, kurtlanıyordu. Yavaş yavaş etin yok oluyordu ve iskelet olarak kalıyordun.

Çürümüş, iğrenilen, önemsiz bir iskelet...

Soğuk bir toprak altında, ruhunun artık  ayrıldığı bir kemik yığını...

Belki cennetten kovulmuş bir ruha sahiplik yapan bu kemik yığını üzerinde ne kadar hak sahibiydik? Bizden gidecek bir emanet olan bir bedende ne gibi bir hakkımız olabilirdi?

Akıtılan kan, her ne kadar haklı olunursa olunsun, bir bedene aitti. İnsan, bir bedenin kanını akıtmak istemezdi.

İnsan; kirli bir ruhu öldürmek isterdi.

Ruha ulaşamayan kişi tek vahşetini bedenden çıkartırdı. Hiçbir hak sahibi olunmayan bedenden...

Elindeki tıraş makinesini kapattığında yüzünde ince bir sırıtış oluşmuştu. Kısa ve tombul parmakları, içinde bulunduğu eldiven üzerinden ince işçilikle kazıttığı saçlarda gezinmiş, eserinde göz gezdirmişti.

Ölü bedenin elleri masanın üzerinde, boyatılmış sarı saçları tahta zeminde, vücudu ise özenle resmedilen bir tuval gibi çizilmiş ve kanla boyanmış bir tabloyu andırıyordu...

Boynunu kıtlatarak yavaşça ayaklanmış, adımlarını ölü bedenin önüne doğru ilerletmişti. Durup eserine baktığında acınası bir gülüş sergilemişti.

Acizdi.
Savunmasız.

Oysa ruhu birçok kötülük barındıran ve güya herkesin çekindiği bir veledin tekiydi ona göre. Şimdi?

Elleri yoktu.
Vücudu çeşit çeşit simge barındırıyordu.
Özenle boyattığı ve her gün bakım yaptırdığı saçlarıysa... Artık yerini kelliğe bırakmıştı.

Göz devirerek eldivenlerini değiştirmiş, çantasından aldığı bez ve temizlemek için getirdiği özel karışımının bulunduğu fıs fıs kabıyla geride kalan her pisliği temizlemişti.

Temziliğin sonunda çıkarttığı poşete eşyaları atıp çantasına tıkıştırmış fermuarı kapatmıştı. Son kez yerdeki bedene baktıktan sonra hızlı adımlarla bodrumdan çıkıp binadan ayrılmıştı.

Ayağındaki galoşları çıkartıp cebinden aldığı peçeteye sarmış ardından yanından geçtiği konteynere gelişigüzel atmıştı.

Hafifçe çiseleyen yağmurla ufak bir tebessüm ederek adımlarını hızlandırmıştı.

İnsanların konuşma sesleri onu boğmaya başladığında ara sokağa sapıp evinin bulunduğu ıssız sokağa ilerlemişti.

Yaklaşık on dakika içerisinde geldiği evine karşı derin bir nefes verirken anahtarı yuvasına yerleştirip kapıyı açmış kendini içeri atmıştı. Çantasını köşeye bir yerlere fırlatırken bir yandan kabanını çıkarıyordu.

Rahatlamak adına girmeye hazırlandığı banyoya ilerlemiş, çıkardığı kıyafetleri kirli sepetinin üzerine fırlatıp duşakabine girmişti. Ilık suyu ayarlayıp iyice temizlendiğine emin olana dek oyalanmıştı.

Banyodan çıkıp üzerini giyinmiş, mutfağa gitmişti.

Bir şeyler atıştırdıktan sonra içkisini alarak salona geçmiş haberleri açıp keyifle sırıtmıştı.

Kendi şaheserinin çoktan ekranlardaki yerini aldığını gördüğünde keyifli bir kıkırtı bırakmıştı sükut-un hakim olduğu salona.

Vücudu yorgunlukla gerilirken iç çekerek uzandığı koltuktan televizyona bakmıştı. Bu kadar hızlı olmalarını beklemiyordu.

"İşsizler..."

Mırıltısı tek başına olduğu koca eve yayılırken gözlerini yavaşça kapatmıştı. Ancak sebepsizce hayali bir sima, kapalı gözlerinin karanlığında belirirken kaşları hiddetle çatılmıştı.

Gözlerini açmasıyla kendininde anlamadığı durum karşısında bir süre duraksamıştı. Tekrar gözlerini kapattığındaysa daha belirgindi artık gördüğü... Ancak hâlâ tamamlanmamıştı. Burnu ve ağzı tam anlamıyla oluşmuyordu gözleri önünde. Sadece göz şekli ve yüz hattı...

Gözlerini açtığında yaşadığı şeye karşı göz devirip ayaklanmış televizyonu hızla kapatıp odasına ilerlemişti.

İçki içesi de kalmamıştı.

Yattığı yatağın soğukluğu bedenine işlerken yutkunup yorganına sarılmıştı. Onun için en dehşet verici şey soğuktu.

Ancak... Bunu önemseyebilecek biri olmadığı için o bile bunu unutma raddesine gelmişti.

Gözlerini açıp tek başına kaldığı bu odada göz gezdirdi. Sessizlikte boğulan evinin açığa çıkarmak istediği çığlıkları duymaya çalıştı.

Ancak tek fark ettiği git gide daha da delirmeye başladığıydı.

Yalnızlık ona iyi gelmiyordu.
O, yaşadığı şeyin tamamen daha kötüye gitmesine yol açıyordu ama bu umurunda dahi değildi.

Tek isteği içinde bastıramadığı öfkesi ve intikamını dindirebilmekti.

O da ne kadar sürer ve kaç cana mâl olurdu, onu kimse bilmiyordu...

.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Park Jimin | KS3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin