sixteen

209 32 8
                                    

Sertçe yutkundu Baekhyun. Chanyeol'un gözlerinde bu şüpheli bakışı ilk kez görüyordu. "Sorun ne?" Diye sordu istemsizce gerilirken.

Planı elinde mi patlamıştı? Direkt olarak Suho'ya aktarmıştı bilgiyi. Ortaya çıkması imkansızdı.

"Küçük bir sorun." Dedi Chanyeol hafifçe gülümserken. Bakışlarındaki şüpheyi hızla gölgelemişti.

"Halledilmiş bile. Bizi bölecek bir şey değil yani." Telefonu yeniden masaya bıraktı. Ağır adımlarla yaklaştı Baekhyun'un yanına. Çenesini kavradığında dizini yatağa yaslamıştı.

"Biz gecemize devam edelim."

//////////

Sabah güneşini seyreden bu kez Baekhyun'du. Balkonda, altında küçük bir şort ve üzerindeki Chanyeol'un geniş hırkası ile oturuyordu.

Bakışları aydınlanmaya başlayan gökyüzündeyken, düşünüyordu. Kai ve Jackson yakalanmış olsaydı haberi çoktan ona ulaşmış olurdu.

Bir hain vardı. Bir satılmış.

Sertçe yutkundu. Eğer o hain onun burada olduğunu biliyorsa, yakalanması an meselesi demekti.

Bakışları balkon kapısına kaydı. İçeride sakince yatan bu adam, onun bir ajan olduğunu fark ederse nasıl bir şeye dönüşürdü?

Çalmaya başlayan telefonuyla şaşkınlıkla duraksadı. Bu saatte onu kim arardı?

Hızla uzandı ve aldı telefonunu. Babası arıyordu. Tüm kafasındakilere rağmen yüzünde buruk bir gülümseme oluştu.

Babası onu çok fazla aramazdı.

"Baba." Diye cevapladı telefonu. Sesindeki şaşkın tonu gizleme ihtiyacı duymamıştı. Kendisine yeni bir aile kurmuş olan adam, yıllardır oğlunu pek de umursamıyordu.

Arada bir arar iyi olup olmadığını kontrol ederdi yalnızca.

"Nasılsın Baek?" Dedi adam, arkadan bir kaç korna sesi geliyordu. "Yürüyüşe çıktım, arayayım dedim seni. Büyük bir kahvaltı edelim diyoruz. Sende gelsene."

Yutkundu Baekhyun. "Şey ben Kore'de değilim. Olsam gelirdim baba." "Neredesin ki?"

"Bir iş için, Endonezya'ya geldim. Bir kaç güne döneceğim ama. O zaman uğrarım." Adam duraksadı. "Tabii, konuşuruz. Ayarlarız yani."

Baekhyun'un yüzündeki buruk gülümseme bile yavaşça soldu. Üvey annesi onu pek görmek istemiyor olmalıydı.

Baekhyun yalnızca toplu kahvaltılarda çağrılırdı zaten. Oray da kendisini o kadar yabancı hissederdi ki, çoğu zaman gitmemeyi tercih ederdi.

"Anladım." Diye mırıldandı. "Tamam, sonra görüşürüz baba. Dikkat et kendine." Telefonu kapattığında hızla bıraktı masaya.

Gözlerini kapattı ve düşünmemeye çabaladı. Annesi hayatta değildi, onu hiç bir şey için suçlayamazdı ama babası hayattayken yoktu.

Neden yalnız bırakılan hep o oluyordu?

Bakışları yeniden az önce ona huzur veren gökyüzünü buldu. Artık hissettirdikleri huzurun yanından bile geçmiyordu. Ayaklandı, paytak adımlarla girdi içeriye.

Kapıyı kapatırken sessiz olmaya özen gösterdi.

Hırkasını çıkardığında üst vücudu çıplak kalmıştı. Aldırmadı. Ağır adımlarla ilerledi ve kendisini Chanyeol'un yanına bıraktı.

Chanyeol'un sıcak kolları onun varlığını yeniden hissetmişcesine ona uzandığında hızla kabul etti Baekhyun onu.

Yüzünü göğsüne yasladığında kapattı gözlerini. Üşüyen bedeni hızla Chanyeol'un sıcaklığı ile ısınırken bu kez kafasındakileri uzaklaştırmak daha kolay olmuştu.

Barmen/ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin