İçindeki asla tanımlayamayacağı en iğrenç duyguyla yerinden zıpladı Flora. Savaşın anılarından sonra üst üste hızlıca görüntüler değişmiş ve farklı farklı anılara şahit olmuştu.
Şuan ise, önceden olduğundaki gibi oturmuyordu. Yatağın birinin üstünde yatıyordu. Hyuna ise karşısında durmuş oldukça soğuk gözlerle ona bakıyordu. Küçüklüğündeki gözlerinden çok farklıydı. Soğuktu, korkunçtu. Savaşın iziydi.
"Nasıl hissediyorsun?"
Hyuna'nın sorusuna cevap veremeyecek kadar yorgun hisseti Flora. Ama bilmek istediği çok şey vardı, hangisini sorsa bilemiyordu.
Ağzından zorla çıkardığı yarım yamalak kelimelerle kendini anlatmaya çalıştı.
"İmparatorluk... Ne oldu? Halk nasıl?"
Hyuna derin bir nefes alıp yerinden kalktı, kapıya doğru yaslandı.
"Kraliçe ve kralın ölümü diğer krallıklar için de bir avantajdı tabi ki. Savaştan yaklaşık 4 yıl sonra düşman krallıklar saldırıya geçti. Zaten yorgun düşmüş olan savaşcılar bu savaşta elbette düzgün bir savunma yapamadılar. Topraklarımızın çoğu alındı. Askerlerimizin çoğu şehit düştü. Halkımız yoksulluk içinde. Artık imparatorluk denecek bir şanımız kalmadı. Taht ise bizde değil Flora. Daha fazlasına dayanamayız. Tahtta merhum dedenin varislerinden birisi var. İğrenç birisidir. İnsan hayatının ne anlama geldiğini bilmiyor. Ben baba tarafından kuzenin olduğum için damarlarımda kraliyet kanı akmıyor. Halk ne olursa olsun kraliyetle ilgisi olmayan birisini tahtta kabul etmeyecektir."
Flora o kadar yorgundu ki ne hissettiğini bilemedi. Halkı yoksulluk içindeydi, orada kalmışlardı. Flora ise memleketini terk etmek zorunda kalmış, yıllarca onlardan ayrı yaşamıştı. Suçlu hissetti Flora. Kendisine üzülemeden başkalarına üzüldü.
"Yorias'a döndükten sonra tahta geçmen gerekiyor Flora. Ne yapacağımı bilemiyorum."
Yorias... Hep aradığı ev. Ait olduğu yer.
Flora aklındaki sorularda kaybolmuş, yeşil gözlü kadını sormayı unutmuştu. Ne kendi annesi ne de Hyuna'nın annesiydi.
Geminin hafif sallantıları içinde, Flora kendini yalnızlığa gömdü. Düşünüyor ve düşünüyordu. Ailesinin, uğruna canını feda ettiği krallığı korumak, onların varisi olmak, onları gururlandırmak ya da en azından yapmak istediklerini yapmak istiyordu. Yani bu krallığı korumak, eski şanını geri kazandırmak. Kendini suçluyordu bir yandan da. Halk şuan ne durumdaydı, tam olarak bilmiyordu ama kendisini suçluyordu işte. Onları kurtarmak istiyordu. Flora, tanımadığı insanlara üzülüyor, sempati duyuyordu. Belki de onları ailesi olarak görüyordu. Onlara yaşamalarının kendisi için ne kadar önemli olduğunu göstermek istiyordu.
Düşünceler arasında az kalsın boğulacak olan Flora geminin sarsılmasıyla kendini de sarstı. Yerden kalkıp güverteye çıktı.
Hyuna ve siyah tenli adam oradaydı. Flora, Hyuna'nın anılarını kesik kesik birçok ayrı zamandan izlemişti. Siyah tenli adamın ismini de öğrenmişti tabi ki. İsmi Zemheri'ydi.
Hyuna, Flora'ya bir şey söylemiyor, üstüne gitmiyordu. Aynı zamanda anılarını paylaştığı için rahatsız gözüküyordu. Ama Flora ona da yardım etmek istiyordu. O cehennemi yaşamaya devam ederken, Flora her şeyden habersizdi. Bu yüzden kendini daha çok suçlu hissediyordu. Yüreğinde tanımlanamayan bir durgunluk vardı. Bir boşluk. Ne şaşırmaya, ne üzülmeye, ne de yas tutmaya vakti vardı.
Gemiden indiler. Flora arkadaki sesleri duymamazlıktan gelerek ilerledi. Bir ormandan geçiyorlardı.
Ağaçlar seyrekleşince gelen bir grup insanla beraber at arabalarına bindiler. Flora hepsinin önünde eğilmesine şaşırdı, kızdı ve kendisinin gerçek bir varis olmadığını söyleyip durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yorias
FantasySıradışı olaylara fazlaca alışık olan Flora, kendisi için bile sıradışı olan olaylarla kendisi ve ailesi hakkındaki bilinmeyenleri öğrenir. Rahatsız edici unsurlar içermektedir.