1

287 25 75
                                    



















Yunho elinde ki kürekle küçük saksılarını ekerken kızının ağlamasını duymuştu. Elindekileri bırakıp hızla kafenin arka kısmına geçti. Ellerini yıkayıp üstüne kurulayınca yeni uykudan kalkmış kızını kucakladı. Dağılan saçları ve sulu gözleriyle o kadar tatlıydı ki hemen ham yapabilirdi.






" Efendim benim prensesim ağlama babacım geldim." Alnına dudaklarını bastırınca ona bakıp ağlaması susan kızıyla gülümsedi. Babasına aşık bir kızdı ve Yunho bunun kesinlikle farkındaydı.





" Ha şöyle benim prensesim." Kollarını ona saran kızıyla otuz iki diş sırıtıp ön kısma geri döndü. Kızıyla birlikte yerinde geri oturunca hala daha boynuna sarılı bir şekilde duruyordu. Elinde ki kürekten toprağı alıp burnuna yanağına sürünce geriye çekilen kızının meraklı gözlerini gördü.






" O ne?" Pelte bir şekilde konuşan kızıyla küreği havaya kaldırdı. Artık yavaş yavaş konuşuyor ve yeni şeyler keşfediyordu. Bu yüzden bıkmadan her türlü sorusuna cevap veriyordu.
" Bu toprak güzelim. Buna çilek ekersen sana çilek verir. Onu büyütür yeşertir."






" Aynı biz." Kızının dediği şeyle gözleri doldu. Evet Aynı onlarda. Yunho ailesini terk edip gitse bile kardeşi ona kapısını açmıştı. Yirmi iki yaşında buraları terk edip iki yıl sonra kızıyla dönmüştü. O sırada annesinin de babasının yanına gittiğini öğrendi yani ölmüştü. Bu onu yaralasa kardeşi onların emanetiydi.
Hoş kardeşi asıl onu koruyor gibiydi orası ayrı.







" Balım." İyi insan lafın üstüne. Kızının hızla dönüp ' dayı ' demesiyle kucaklaşmalarını izledi. Kızı çok fazla dayıcı oluyordu bazen. Çünkü şımarma izni veriyordu.






Kızı yere inince Yunho kızına dönüp bahçede oyna demişti. Dışarı çıkan minik bebeği ile hem tezgahın arkasına geçip ona mama hazırlarken hemde modu düşük olan kardeşine baktı. Böyle dertli dertliydi.






" Jongho bey karadeniz de gemileriniz mi battı?"






Pas vermeyen kardeşi omuz silkip sandalyeyi çekip oturunca Allah Allah dedi içinden. Kesin bir şey vardı artık belliydi. Yunho'ya ise çözmek kalıyordu. Kızını dışardan geri çağırınca masadaki sandalyeye otutturup yanına da o oturdu. Yemeğini yemeye başlayan kızıyla başını elleri arasına almış boynu bükük şeklinde oturan kardeşine döndü.






" Jongho gerçekten iyi misin? Derdini anlat bakalım. Çözüm buluruz eminim." Başını havaya kaldırıp ona 'emin misin' bakışları atan kardeşiyle gülümseyip parmaklarıyla okey işareti yaptı. Yani bu elbette demek oluyordu.






" Sana demiştim hatırlıyor musun Yeosang adında biri var diye. İşte ona bahsettiğim duygulardan daha fazlasını hissettiğimi anladım. Ama onu reddettim geri gidip nasıl konuşayım. Hem yarın düğünü var."






" Oha abicim sen bana iki yıl önce Yeosang var dedin. İki yılda anlamadın da düğünün önce ki günümü anladın?"





" Kızma abi ya zaten kafam atık. Biz arkadaştık. Tabi bizim arkadaş olduğumuzu ise sadece ben o ve şimdi de sen biliyorsun. Yani beni saklıyormuş neden anasını satim? Hem o iki içinde arkadaştık fakat o garip bir şekilde bir ay oldu yaklaşık bana tekrar duygularını söyledi. Tersledim ve kabul etmedim. Sonra ise arkadaşlığımızı da bitirdi ve ben o zaman anladım onu sevdiğimi."






Çilek / YungiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin