3- İstanbul grisi

2.1K 234 556
                                    

Bu kitabın şarkısı Christmas Kids olacak sanırım :')

***

30.07.2024

"Mavi Lark."

Rafları tozlu bakkalda kasanın önünde dikilmişti esmer. Dün Atilla'dan aldığı tüm para cebine girdiği gibi çıkmış, kendisine yalnız bir sigara parası ve ucuz bir kremalı bisküvi parası bırakmıştı. Saniyeler sonra o kalan para bakkalın eski kasasına gidecekti ve Yusuf beş parasız kalacaktı.

Bisküviyi cebine sıkıştırırken sigaranın üzerindeki ince jelatini açarak dışarı çıktı. Jelatini avucunda toplarken başı eğik bir halde yürüyordu kimsenin olmadığı sokakta. Sokaklar yine İstanbul grisine bürünmüştü. Kasvetli ama bir o kadar da güzeldi gökyüzü. Kuşların rahatsız edici alışık sesleriyle yıkanan sokakta tek tük insanlar geçiyordu. Mahalleli için daha gün doğmamıştı belli ki.

Yusuf'un dudakları Kürtçe bir şarkıyı mırıldanırken ellerini ceketinin cebine koymuştu. Başını kaldırıp gri gökyüzüne baktı. Kış kapıya dayanalı bir hayli zaman olmuştu. En fazla birkaç güne sokaklar beyaza bürünecekti. Yusuf için kış pek hayra alamet değildi. Daha çatısı olmayan, duvarlarını her geçen gün kendisi ördüğü işinde kar onun üzerine yağardı. Kar taneleri saçlarında birikir, giysilerini ıslatırdı.

Yusuf için kış demek sıcak çikolata, ateş başında oturmak, kalın yorgana sarılmak değildi. Islak kıyafetlerin içinde hasta olmamaya çalışmak, soğukla savaşmak ve kış boyunca şekilli ama kıpkırmızı bir burunla gezmekti. Kızaran burnu kışın ona ayrı bir sevimlilik katıyordu.

Yusuf'un kömür rengi saçları vardı. Saç rengi, esmer teniyle uyumluydu. Kızların özene bezene yapmaya çalıştığı o güzel kara kaşlara sahipti. Yağmur ormanlarını andıran yeşil gözleri vardı. Şekilli küçük burnu ve koyu pembe dudaklarıyla kusursuz bir güzelliğe sahipti.

Yusuf babasının yüzünü hiç denecek kadar az anımsıyordu. Sadece esmer, kirli sakallı bir adam olduğunu hatırlıyordu. Zira babasını pek hatırlamak istediği söylenmezdi. Ki nedeni de gayet açıktı.

Lakin annesini çok net hatırlıyordu. Annesinin yeşil gözlerinden, zayıf ses tonuna kadar her zerresi aklına kazınmıştı. Her zaman güzelliğini annesine yorardı, öyle bir ananın çirkin çocuğu olamaz derdi. Kız kardeşleri de aynı şekilde uzun ve ince esmer güzelleriydi.

İleride kardeşleri başına çok dert açacakmış gibi hissediyordu Yusuf.
Kardeşlerinin başına kötü bir şey gelmesinden ve insanların onları kullanmalarından korkuyordu. Göz bebekleri, annesinin emanetiydi onlar. Yusuf bu yüzden istedikleri hiçbir şeyi eksit etmemeye çalışırdı. Mesela geçen sene Berfin telefon diye tutturmuştu. Tüm arkadaşların da vardı ama onda yoktu. Yemeden içmeden kesilmişti telefon için. Yusuf kardeşine telefon alırken ne üzerindeki iki parça paçavraya dönmüş giysiye bakmıştı, ne de ekranı kırık eski telefonuna. Onlar mutlu olsunlar diye elinden geleni yapardı. Ben mutlu olamadım, bari onlar olsunlar diye düşünürdü. Bu düşünce her geçen gün daha da tüketiyordu onu.

Sonuçta Berfin şen şakrak telefonuyla oynarken, asla Yusuf'un o telefonu almak için tüm gece Atilla'nın garip fantezilerine dayanıp, gün sonunda ezilen gururuyla sessizce tuvalette ağladığını tahmin edemezdi.

Yusuf saate baktığında daha işe gitmek için erken olduğunu gördü. Gözleri mahallenin kahvehanesine kaydı. Kırklı yaşlarında göbekli bir adam kapıya tabureleri diziyordu. Elini cebine atıp parasına baktı. Cepleri kurcalayıp tüm parasını avucuna topladı. Neyseki bir çay parası daha kalmıştı. Yusuf sabahın erken saatinde içeceği sıcak çayı düşünerek çocuk gibi gülümsedi ve kahvehaneye ilerledi.

DİLHUN -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin