Günün ikinci bölümüdür. Öncekini atlamayın.
14.12.2024
Ağlamıyordu. Ağlayamayacak kadar duygusuz ve hiçti o an. Yalnızca dünyadan tam da şu an silinip gitmek ve kendinden bir toz tanesi bile bırakmamak istiyordu. Öyle ki şu an can vermek değil, keşke o cana hiç sahip olmasaydım diye düşünüyordu.
Esmer boynundaki dudaklar büyük bir açlıkla derisini emerken bomboş bakan gözleri önündeki masadaydı. Ellerini birleştirmiş, yalnızca zamanın geçmesini bekliyordu. Burnuna dolan ağır parfüm boş midesini bulandırıyor, öğürme isteği oluştuyordu içinde.
Atilla elini onun erkekliğine koyduğunda Yusuf orasındaki eli tutup ayırdı kendinden. "Yeter bu kadar." Diyerek ayırdı kendinden ağır kokulu adamı.
"Bebeğim benim ne kadar özlemişim seni." Diyerek boynunu tekrardan sıkıca öptü.
Yusuf gözlerini Atilla'ya çevirdi. "Bittiyse gideyim mi? Uykum geliyor, çok yorgunum."
Saat gece üç buçuk sularındaydı. Bir saat önce Atilla şantiyeye gelip gece vardiyasına kalan Yusuf'u tehditleriyle evine getirmişti. Şimdiyse uzun ısrarların sonucu olarak delicesine öpüyordu oğlanı.
Dün gece Ata'yla birlikte düğüne gelince Atilla arayıp yanına gelmesini, onu özlediğini söylemişti. Yusuf 'işim var' demiş ve gitmemişti. Lakin yine de kurtulamamıştı bu adamdan.
"Bak sana İzmit'ten pişmaniye getirttim. En sevdiğinden, yesene." Dedi tatlı kutusunu Yusuf'un önüne çekip.
Yusuf dışı çikolatayla kaplanmış, fıstık parçalarıyla süslenmiş içi beyaz tatlıya baktı boş gözlerle. Midesi öylesine bulanıyordu ki yemediği halde tadı damağında olan tatlı suratını buruşturmasını sağlıyordu.
"Midem bulanıyor, istemiyorum."
"Yediğin bir şey mi dokundu acaba?" Elini oğlanın karnına koydu ve dokunma bahanesiyle okşadı. "Diyorum sana boş mideyle kola içme diye, dinlemiyorsun ki..."
'Eskisi gibi' olmaya çalışan adama hafifçe güldü Yusuf. Her şeyin zamanla eskiye döneceğini, Yusuf'un bu yaşananları geçmişin tozlu rafları arasına kaldıracağını düşünüyordu.
Atilla elini atıp aldı bir top pişmaniyeyi. "Tadına bak en azından yavrum." Yusuf'un ağzına uzatıp elini çenesine koydu. "İki kutu aldım, birini de kardeşlerinle kuzenlerine götürürsün."
"İstemiyorum dedim."
Atilla dişlerini sıktı ve elindeki tatlıyı sertçe yere fırlattı. "Sikeyim ne istiyorsun peki? Söyle gidip alayım."
"Benden uzak durmanı istiyorum Atilla. Yemin olsun bu hayatta hiçbir şeyi bu kadar istemedim."
Kahkaha attı Atilla. "En imkansızını istiyorsun."
"Neden ben lan?" Dedi inlercesine bir sesle. "Üstüm başım çamur içinde, toz toprak kokuyorum, millet beni müptezel sanıyor. Paranla benden çok daha iyilerini alırsın, sana kul köle olacak çok insan var Atilla. Niye inatla benim hayatımı sikiyorsun?"
Tekrardan güldü adam. "Altın çamura düşse de değerini kaybetmez Yusuf. Ben seni o çamurdan çıkarmaya çalışıyorum, ne kadar değerli olduğunu biliyorum çünkü."
"Sen bana yararlı hiçbir şey yapmıyorsun. Tek istediğin benim daha da mahvolmam. Sana muhtaç olmamı istiyorsun. Ama biliyor musun Atilla? Ben o gece yemin ettim, bir daha ne olursa olsun, alnıma silah dayasalar dahi senden yardım istemeyeceğime. Eğer bana iyi davranıp altına yatmam için ikna etmeye çalışıyorsan vazgeç," Atilla'nın dumura uğramış yüzüne yaklaştı Yusuf. "O sikik paranda, iğrenç kokan bedeninde, şu an nefretle bakan gözlerinde sadece midemi bulandırıyor. Kusmamak için zor duruyorum. Böyle birine zorunda olmasam göz ucuyla bile bakmam."