05.01.2025
Üç gün sonra...
Dudakları arasından üfledi sigara dumanını. Soğuk hava bedenini titretirken biraz daha sığındı montuna. Evinin önüne gelince sigara tuttuğu elini indirdi. Gözleri birkaç saniye her gece Ata'yla oturduğu merdivenlere daldı. Ata yine yoktu. Bugün üçüncü geceydi ve Ata üç gün önce attığı 'Yavrum baya işlerim var, birkaç gün gece gelemeyebilirim. Sen yine de yemeğini yiyip, dikkat et kendine' mesajından sonra bir daha Yusuf'un yanına gelmemişti. İşleri yoğundu ama üç gün olmuştu ve üç gün uzun bir süreydi.
Yusuf biten sigarayı söndürüp çöpe attı. Kapının önüne oturdu ellerinin montun cebine koyup. Arkasına yaslanırken akan burnunu çekti.
Üç gündür vücudunda yoğun bir kırgınlık, yorgunluk vardı. Çalışma düzeni aynı bile olsa sabah çok zor ayağa kalkıp işe gidebilmişti. Elini alnına koyduğunda ateşinin iki gün olmasına rağmen hâlâ düşmediğini fark etti. Bulanan midesini umursamadan soğuk mermerde oturuyor olması da iyi bir fikir değildi ama ayağa kalkacak gücü bulamıyordu kendinde.
Gözleri gökyüzündeyken öylece bekliyordu. Neyi beklediğini, buraya neden oturduğunu bilmiyordu. Gidip hemen uyumak istese bile bacakları onu ayağa kaldırmamaya yemin etmiş gibiydi. Sanki birazdan vücudunun ağrısını geçirecek bir şey olacaktı ve onu bekliyordu...
Dakikalar geçerken yavaş yavaş öfkeleniyordu. En sonunda ayağa kalktı ve "Neyi bekliyorsam..." diye kendi kendine mırıldanarak cebinden anahtarlarını çıkardı. Anlayamadığı bir öfkeyle kapıyı açıp eve girdi. Evin buz gibi olduğunu, sobanın sönmek üzere olduğunu görünce derin bir nefes aldı. İsteksizce sobaya odun atıp ateşin büyümesini sağladı. Sonra da üstünü bile değiştirmeden yer yatağını serip bedenini üstüne bıraktı. Derin nefesler alırken gözlerini yumdu. Aldığı her nefes ona zehir olurken neredeyse bir saatin sonunda uyuyabilmişti.
Uyumadan önce aklında tek bir kişi vardı. 'Acaba benden soğudu mu?' Diye bir soru dönmüştü zihninde. Ata'nın ondan soğuduğunu düşünmek onu öfkelendiriyordu. O kadar güzel bakan biri çabucak soğuyamazdı. En azından o böyle düşünüyordu.
***
Kırmızı burnunu eliyle kaşırken geldiği büyük binaya baktı. Bu ülkücülerle dolu binaya ikinci gelişiydi. Günlerdir görmediği bıyıklı normalde sekizde işten çıkıp on ikiye kadar burada takılıyordu, eğer buraya gelipte Yusuf'un yanına gitmiyorsa Yusuf 'benden gerçekten soğumuş' diye düşünecekti. Neden bunu kendine kanıtlamak istediğini bilmiyordu. İçinde onu rahatsız eden bir şey vardı ve bu rahatsızlıktan kurtulmak istiyordu.
İçeri girip ilerledi yavaş adımlarla. Saat gece yarısına varmak üzereydi, bu saatte kalabalık olmayacağını düşünüyordu. Gözleri aralık duran, içeriden sesler gelen kapıya kaydı. Oraya ilerledi, kapıyı açtığında içerideki sarışın çocuğun gözleri anında ona dönmüştü.
Yusuf, Ahmet Kaya dinleyerek bulaşık yıkayan sarışın çocuğu fark edince gözlerini kırpıştırdı.
Sarışın küfür ederek köpüklü elleriyle telefonunu tutup şarkıyı kapatmaya çalıştı ama ıslak parmaklarını algılamayan telefonu yüzünden bunu yapamamıştı. Yüzünde çok ayıp bir şey yaparken yakalanmış gibi bir ifade vardı.
Yusuf ülkü ocağında Ahmet Kaya dinleyen çocuğa gülmemek için dudaklarını yaladı. "Önce ellerini sil istersen," dedi gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp.
Beyaz teni kırmızı kesilen oğlan son çareyi telefonunun sesini kısmakta buldu. En sonunda kesilen sesle onu izleyen esmere döndü. Yüzündeki utanca biraz tutam öfke karışmıştı. "Niye geldin?" Dedi kaba bir şekilde.