5- Merhametsiz

1.9K 219 481
                                    

09.08.2024

"Ata!"

Yüksek sesle bağırdıktan sonra Yusuf ağzına dolan sıvıyla başını eğdi ve karın üzerine bir kez daha kustu. Burnundan ve ağzından çıkan sıvı genzini deli gibi yakıyordu. Öksürükleri arasından nefes almaya çalıştı.

Ata'nın kendisine doğru gelen adım sesleriyle rahatlaması gerekiyordu çünkü Ata ona yardım ederdi... değil mi? Sabah çok iyi davranmıştı ona, iş bile teklif etmişti. Fakat Yusuf neden üzerine gelen bu adım seslerinden korkuyordu?

Olduğu yere yığıldı dayanamayarak. Yüzünün yarısı yerdeki kara gömülmüştü, bilinci açıktı. Ata'nın adımları tam önünde durdu.

Elini kaldırdı ona dokunmak için. "Ata bana ya-" Sözünü kesen şey karnına yediği sert tekmeydi.

Gözleri kocaman olurken olduğu yerde yüksek sesle inledi. Kollarını mermi yemiş gibi acıyan karnına doladı. Kalkmaya çalıştı ama tek yapabildiği şey sırt üstü dönmek olmuştu.

Yeşil ıslak gözlerini araladı ve tam o anda Ata'yla göz göze geldi. Ata'nın kahve gözleri dolmuştu. Öfkenin yanı sıra canı yanıyor gibiydi. Öfkesi, acısını bastıramıyordu.

Ata'nın ona neden öfkeli olduğunu anında anladı Yusuf. Öğrenmişti. Fakat acısının sebebini bilmiyordu.

"Hasta- hastaneye..." konuştukça nefesi kesiliyordu, gözleri yuvalarında dönme dolap gibi ağır ağır dönüyordu.

Ata bir tekme daha attı. Bu sefer beline denk gelen tekmeyle ellerini oraya götürüp yerde iki büklüm inledi Yusuf.

"Koduğumun teröristi..." dediğini duymuştu.

Yusuf'un boynundaki damarlar patlayacakmış gibi şişmişti. Garip bir renge bürünen teninde mavi - yeşil tonlarıyla uzun çizgilerini belli ediyordu.

İlk defa içtiği yüksek dozlu uyuşturucuyu kaldıramamıştı bedeni. Vücudunun her noktasında gezinen zehir böyle giderse 24 ile 48 saat arasında oğlanı ölüme sürükleyecekti.

Karın üzerindeki titreyen bedenini kaldırmaya çalıştı. Acıyla kasılıyordu her bir uzvu. Kemikleri kırılıyormuş gibi hissederken doğruldu olduğu yerden. Fakat kalkmaya takati yoktu.

Yusuf'un bile güçsüz olduğu zamanlar vardı. Bu o nadir zamanlardan biriydi.

Ata onu siyah saçlarından kavradı. "Babasının yanına gidecekmiş..." sinirle güldü. "Piçe bak sen."

Ata diğer eliyle de kavradı kömür rengi tutamları. Onu saçlarından çekip, dizini yüzüne geçirdi. Acı dolu bir haykırış yankılandı tenha sokakta. Yusuf ellerini kaldırıp ona engel olmaya çalıştı ama gözünün önünü bile göremezken bunu yapamıyordu. Derin nefesler almak için aralık tuttuğu dudaklarına kan tadı bulaştı. Ata öyle bir vurmuştu ki ona, oluk oluk kan akıyordu burnundan.

"Ya-yapma!" Diye zorlukla konuştu ama ne fayda. Ata onu duysa bile umursamadı. Saçlarından sertçe bıraktığında bedenini dik tutamayan çocuk olduğu yere yığıldı. Kanayan burnunu tutmuş, yüzü gözü çamur içindeyken yerde ağlıyordu.

"Anne..." dedi ağlama seslerinin arasında. "Anne korkuyorum."

Keşke annesi gelseydi ve onu yine ince kolları arasında korusaydı, sarıp sarmalasaydı. Şu an hasta bir bebekten farkı yoktu onun, bebekler ise her daim annelerini isterlerdi. O da istiyordu.

      

Bunun yanı sıra kendini bir uçurum kenarından aşağı sarkıyormuş gibi korkuyordu. Sanki o uçurumdan düşmüşte şimdi okyanusun en dibine batıyormuş gibi kesilmişti nefesi. Fakat o ne bir okyanusun dibindeydi, ne de bir uçurumun kenarındaydı. O Ata'nın ayakları altındaydı.

"Türkçe konuş Türkçe!" Diye bağırarak Yusuf'u yakasından tutup kaldırdı. Gözleri boynundaki morluklara kaydı. Atilla'nın bıraktığı izlerdi bunlar. Başını dik tutamayan çocuğun yüzüne baktı. Kesik kesik nefesleri arasından kollarını kaldırmış, yüzünü olası bir darbeye karşı korumaya çalışıyordu. Bedeni titriyordu.

"Erkek fahişe." Dedi Ata çocuğun ne halt olduğunu anlayınca. "Adam olmayanda erkeklik ne arasın."

Yusuf'un havada tutamadığı kollarını tek hamleyle indirdi ve yüzüne sert bir yumruk attı. Çenesine inen darbeyle yere devrilecekken, Ata tek eliyle onu boynundan kavradı ve onu arkasındaki duvara bastırdı. Yusuf ellerini boynunu sıkan ele koymuş, kendinden ayırmaya çalışıyordu. Boynundaki el yüzünden aldığı kesik kesik nefesler tamamen kesilmişti. Acıdan bayılmak üzereydi.

Ata'dan bir yumruk daha geldiğinde Yusuf kusarcasına öksürdü yüzüne doğru. Öksürüğüyle birlikte ağzından tükürük misali sıçrayan kan damlaları Ata'nın yüzü ile boynu arasına sıçradı. Ata küfür ederek boştaki eliyle sildi yüzünü. Ellerine bulaştı Yusuf'un kanı.

O kan damlaları silinmeyecekti, ne kadar yıkarsa yıkasın çıkmayacaktı. Ata, Yusuf'a vurduğu ellerine her baktığında gördüğü tek şey deri bile olsa, Yusuf oraya her baktığında görecekti kan damlalarını.

'Allah'ım son gecem bu gece olmasın. Annem kardeşlerimi bana emanet etti. Onlara bakmam lazım...' diye yalvarıyordu içinden Yusuf. Ölemezdi. Daha bu yaşında, işlemediği bir günahın bedelini canıyla ödemek istemiyordu.

Yüzüne ve vücuduna inen darbeleri bir süre sonra hissetmemeye başladı. Bilinci kapanmadan önce son hatırladığı şey ona öfkeyle bakan kahve gözlerdi. Bir de ciğerlerine ulaşamayan, lakin kokusu aldığı kırmızı güller...

Yeşil gözleri uzun süreli, derin bir uykuya kapandı. Ata'nın boynunu sıkan eli sayesinde ayakta duran bedeni, Ata elini çekince yere, olduğu çöp konteynerlarının önüne devrildi.

Ata kan bulaşan eline iğrenerek baktı ve elini duvara sildi. Kanatları kırılmış, ölü bir kuş gibi çöplerin önünde hareketsiz yatan çocuğu buldu tek damla merhamete sahip olmayan gözleri.

Islak gri bir eşofman vardı altında. Çamur bulaşmıştı her kenarına. Eski, örgü kazağıysa neredeyse göğsüne kadar açılmış, morluklara kaplı esmer gövdesini gösteriyordu.

Ata gözlerini kıstı ona bakarken. Sekiz Ocak'dı bugün. Babasının yıllar evvel şehit düştüğü gündü. Her yıl bugün gidip rakı masasına otururdu tek başına. Alkole dayanıklıydı, sarhoş değildi. Lakin her insan gibi alkol onun da bedenini ele geçirmiş, içindeki yangına kömür atmıştı. Alkol bir bahane değildi, aynı şeyi alkollü olmasa da yapardı. Yalnız belki o zaman bu kadar merhametsiz davranmazdı bu mazlum oğlana.

Çırağın söylediği iki cümlenin doğruluğundan emin olmak için birkaç kişiye sormuş, soruşturmuştu. Kimi Yusuf'un sessiz, kendi halinde, iyi bir çocuk olduğunu söylemişti. Kimiyse çırağın söylediklerine benzer, kulaktan dolma dedikoduları dile getirmişti.

Dedikodu tez yayılırdı. Meraklı, aklı fikri fitne fesat olan insanlar sayesindeyse yalan haber doğruya evrilirdi. Kimsenin ruhu duymazdı bunu. Yalnızca o dedikodunun kurbanı olan kişi bilirdi doğruyu.

Yusuf'a son defa baktı ve adımlarını karlı yola çevirdi.

Ata, Yusuf'u o gece ölüme terk etmişti.

***

Yusuf, Ata'yı nasıl affedecek ben bile merak ediyorum 🫠

           

DİLHUN -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin