6- Zaman, her zaman geçmez

1.9K 255 631
                                    

27.08.2024

Sekiz gün.

Sekiz gün geçmişti o kâbusu anımsatan gecenin üzerinden.

Zaman yalnızca takvimde geçmişti. Yusuf hâlâ kendini o çöp konteynerlarının önünde bilinci kapalı bir şekilde baygınca yatıyormuş gibi hissediyordu. Ambulansın sesi, insanların etrafta koşuşturması zihninde hâlâ fazlasıyla berraktı.

Ve de kendisine tekmeler, yumruklar atan adam... Karnındaki koca morluklara baktıkça sanki tekrardan bir tekme yiyordu. Her saniye tekrar acıyordu canı, lakin bu fiziksel bir acı değildi.

Yüksek dozlu uyuşturucudan komaya girmişti o gece. İki günün sonundaysa gözlerini bir kez daha açmıştı bu iğrenç dünyaya. Geri kapatmak, tekrar uzun süre aralıksız uyumak istiyordu. Ama bu Yusuf için imkansızdı.

Beş gün hastanede kaldıktan sonraysa evine dönmüştü. Daha uzun süre kalması gerekiyordu, lakin Yusuf o hasta yatağında yattıkça ödemesi gereken paranın miktarı da artıyordu. Parası yoktu ve işinden de olmuştu. Gidip eski patronuyla konuşacak, tekrardan onu işe almasını isteyecekti. Kafası her zaman olduğu gibi şu anda da bunlarla doluydu.

Sobanın çıtırtısının yanında yengesinin kısık sesi doluyordu kulaklarına. Yusuf'un başının dibine oturmuş, Kur'an okuyordu onun için. Yusuf küçüklüğünü anımsadı bir anlığına. Daha küçük bir çocuk iken de sürekli suçsuz yere dayak yerdi, kendinden büyük çocuklar onu sıkıştırıp abuk subuk denecek sebeplerden kavga çıkartırlardı. Gün sonundaysa o yine yara bere içinde soluğu yengesinin dizlerinin dibinde alırdı.

Yengesi okuduğu sayfayı bitirince bir şeyler mırıldanarak kapattı kalın kitabı. Boş gözlerle yeri izleyen çocuğun siyah saçlarını okşadı. Yüzündeki yaralar kurumuştu ama hâlâ oradaydılar. Boynundaki parmak izleriyse birkaç gün önce esmer teninden varlığını silmişti.

"Güzel oğlum..." diyerek okşamaya devam etti saçlarını. Derin bir nefes aldı. "Çilekeş oğlum."

Yusuf yorgun gözlerini kapattı. Göz kapaklarının ardındaki korkunç dünya yerine, kendi karanlığında kalmayı tercih ederdi.

"Anne!" Diye koşarak içeriden geldi küçük kız. "Zeynep abla çorba kaynıyor diyo'."

Ondan bir yaş küçük olan diğer kızda koşarak geldi peşinden. "Anne ben de açım."

"Bağırmasana kızım, abin hasta." Dedi yengesi kızını azarlayıp ayağa kalkarken. Küçük kız annesinin bu cümlesine dudaklarını büktü. Babalarının sevgisizliğine, bozuk ağzına alışıklardı. Fakat annelerinden duydukları en ufak olumsuz şeyde hemen küsüp alınıyorlardı.

Yengesi ile dayısının uzun yıllar hiç çocuğu olamamıştı. Zaten bu yüzden Yusuf'u ve kız kardeşlerini yanlarına alırken ikilemde kalmamışlardı. Dayısı Osman'ın ne kadar o öksüz çocuklara bakmakta gönlü olmasa bile hasta kardeşinin hatrı için almıştı bu çocukları evine. Tabii yıllar içinde bir gün yengesi Fadime hamile kalıvermişti. Gençliğinde hamile kalamadığı için dayak yemişti kocasından. Hamile kaldığındaysa bu yaştan sonra ne çocuğu diyerek dayak yiyecekti. Gençliğinde onu koruyacak kimse olmasa bile bu sefer Yusuf onu korumuştu. 17 yaşında olmasına rağmen o yemişti dayısının küfürlerini, tokatlarını... Yine de Osman'ın hamile eşine vurmasına izin vermemişti.

Şimdiyse dört kız çocuğu vardı evde. Yusuf bu kızlarla ne yapacaktı hiç bilmiyordu. Liseye giden kardeşlerine mi, ilkokula yeni başlayacak kuzenlerine mi para yetiştirecekti.

Yusuf bunu düşünürken yengesi elinde bir tepsiyle geldi. Yusuf'un yanına oturdu. "Sıcak sıcakken ye yemeğini oğlum."

Canı her ne kadar istemese de çocuk gibi mızmızlanmak yerine uzandığı yerde doğruldu. Üstündeki ağır yorgan kucağına düştü. Yengesi yaptığı mercimek çorbasının içine ekmek parçalayıp koymuştu.

DİLHUN -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin