Saat gece yarısını geçeli birkaç saat kadar olmuştu. Elinde sigarasıyla yürüyordu esmer. Bir yandan içiyor, bir yandan düşüncelerini dinliyordu. Rüzgârla birlikte siyah saçları uçuşuyor, kulaklarına tanıdık bir uğultu gönderiyordu.
Derin bir nefes alıp verdiği sırada ensesinden tutulup geriye çekilince refleksle eli itip geriye sendeledi. Ağzından telaşlı bir "N'oluyor lan!" çıkarken bedenini onu tutan kişiye çevirdi. Gözlerindeki telaşlı ifade anında yok oldu ve yerini korkuya bıraktı.
"Dün gelmedin, bugün de mesajlarıma bakmadın." Diyordu çocukluğunun katili üzerine yürüyerek. "Hayırdır lan sana? Beni hayatından çıkarmaya mi çalışıyorsun?"
Dibine kadar giren adamla dişlerini sıktı. "Tam da onu yapıyorum Atilla."
"Sen anlamadın herhalde beni Yusuf?" Kimsenin olmadığı sokaktan faydalanıp ellerini onun beline koydu. Oğlanı kendine çektiğinde bedenleri birbirine çarptı.
"Çek ellerini." Dedi Yusuf kimsenin olmadığı sokağa telaşla bakıp. Bu sokağın sonundaydı evi ama onu görse tanıyanlar olacaktı elbet.
Atilla, Yusuf'un bedenini hissedince diyeceklerini unuttu, birbirine yaslı bedenleri sayesinde dudakları arasından bir inleme döküldü. Alışık olduğu bu inleme sesiyle suratını buruşturdu Yusuf. "Yusuf'um, bebeğim..." diyerek yanağını yanağına yasladı Atilla. "Bak kaç haftadır dokunamıyorum sana, ne kadar özledim anlatamam. İnat etme bebeğim, gel geçelim benim eve."
"Atilla ellerini çekmezsen avazım çıktığı kadar bağıracağım." Dedi esmer oğlan sakin kalmaya çalışırken. Atilla'yı tanımasaydı çıkıp ağzını yüzünü dağıtabilirdi. Evelallah gücü kuvveti yerinde bir delikanlıydı. Fakat attığı yumruklardan sonra Atilla'nın ne yapacağını kestiremiyordu ve aklındaki ihtimalse onu yeterince korkutuyordu.
Alayla güldü Atilla. "Bağır Yusuf, hatta üstüme çıkıp bayıltana kadar yumrukla beni..." Geri çekildi ve yeşillere baktı. "Ama unutma... Olan yine sana olur." diyerek göz kırptı imayla.
Yusuf onun neyi ima ettiğini anladığında sol göğsü acıyla sızladı. 18 yaşına yeni girmişken inşaatta bir adam ona dokunmaya çalışmıştı. Alışıktı bu tarz pisliklere, fakat bu sefer kendine engel olamamış öyle bir patlamıştı ki o adama... Elleri kan içinde kalana kadar yumruklamıştı adamı. Sadece ona değildi öfkesi, tüm dünyayaydı. Sonrasındaysa 'evli çocuklu adama nasıl iftira atarsın sen' diyerek kendinden yaşça büyük onlarca adamdan hastanelik olana kadar şiddete maruz kalmıştı. Bir kere susmak istememişti, bir kere görmezden gelmemeyi seçmişti ve olanları görmüştü. Belki bu yüzden Yusuf kulaklarında haykıran o sese karşı bu kadar sağırdı. Zira o sese uyduğunda olan yine ona oluyordu.
Yusuf dertlerini yazmaya kalksa ne bir orman ağaç, ne de bir okyanus mürekkep yeterdi. Bu dertler sırtında öyle bir ağırlık yapıyordu ki, artık taşıyamıyordu bunları. 'Hayat' denen bu yolun henüz çeyreğini bile aşamamışken o kadar engel çıkmıştı ki karşısına, şu an dizlerini kanata kanata sürünüyordu. Fakat Yusuf kan içinde kalmış dizlerine rağmen hâlâ bir şeyler yapmak uğruna çabalıyordu. Kendiyle birlikte kefene girecek olan dertleri, yalnızca beyaz çarşafa sarılınca özgür bırakacaktı yaralarla dolu bedenini.
"Allah belanı versin." Dedi boğazında bir yumru oluşurken. Anlatacak kimse olmadığı için Atilla'ya anlatıp, onun kucağında ağlamıştı. Normalde midesini bulandıran Atilla'nın sevgisine bile ihtiyaç duymuştu o an. Gözlerini yumup saçlarını okşayan kişinin annesini olduğu düşlemişti.
İç çekti Atilla elini atıp Yusuf'un yanağını okşarken. "Çok özledim seni Yusuf'um. Ne kadar para istersen veririm, hem geçen sefer ki haplar var ya... onlardan da aldım, tek tek istediğin kadar içebilirsin."
Haplar...
Yusuf'un en büyük travmalarından birinde başrolü oynayan beyaz haplar. İlk tatlı bir rüyayla kendisini kandırıp, sonrasındaysa gerçek dünyayı görmesini sağlayan o haplar.
Yusuf'un zihninde beliren görüntüler nefesini kesecek kadar korkmasını sağlarken tüm gücüyle itti Atilla'yı.
"Götüne sok onları!" Diye gürledi.
Dişlerini sıktı Atilla. "Biraz daha böyle konuşmaya devam edersen sana sokacağım." Kolunu tuttu ve sertçe sıktı. "Yürü bana gideceğiz."
"İstediğin kadar konuş gelmeyeceğim."
"Söylediklerimi unutmuşsun sen belli."
"Evimi bilmiyorsun, söyleyemezsin." Dedi Yusuf içindeki korkuyu yüzüne yansıtmayarak.
Sırıttı Atilla. "Bulurum Yusuf, sanki az sonra evine gitmeyecek misin? Yarın işten dönünce evine gitmeyecek misin? İzler, öğrenirim."
Gözlerindeki ormana yağmur yağdı Yusuf'un. Öfke ve nefretle baktı Atilla'nın suratına. Atilla öfkeden kıpırdayamayan oğlanın dudağına dudaklarını bastırıp hızlı bir şekilde öptü. Yusuf dolan gözlerini silerken itti onu ama güçsüz bir itişti bu.
"Yarına kadar sana zaman. Psikolojik olarak mı hazırlanıyorsun, bedensel olarak mı sana kalmış. Görüşürüz bebeğim." Dedi ve yanağından makas alarak uzaklaştı.
Yeşil gözlerini yere sabitlemiş, gözyaşlarını akıtmamak için büyük bir çaba veriyordu Yusuf. Gözyaşları içine içine akarken hızlıca sildi gözlerini. Başını kaldırıp gitmiş mi diye yola baktı. Sokak boştu ama ya gitmediyse ve gizlice onu izliyorsa?
Duraksadı esmer oğlan. Sırtında birinin bakışlarını hissediyordu. Gözleri etrafta gezindiğinde Türk bayrağı asılı olan evi ve o evin balkonundaki adamı fark etti. Ata sigara içerken gözlerini kısmış, onu izliyordu. Sigarasının sonundaydı.
Ne kadar süredir onu izliyordu bilmiyordu. Az önce Atilla'nın onu öptüğünü görmemiş olmasına imkan yoktu. Yusuf gözlerini ondan ayırmadan kolunu kaldırdı ve ıslak dudaklarını ceketine sildi. Ardından az önce yere düşürdüğü sigaraya bir bakış atıp apartmanlardan birinin girişine ilerledi. Basamaklardan birine oturup tekrardan bir sigara yaktı.
Ata olduğu yerde doğruldu. Üzerinde siyah bir atlet vardı ve koca bedenine yapışmıştı. Balkon kapısını açtı ve Yusuf'a bir daha bakmadan evine girdi.
"Bu havada atletle gezebiliyor." Diye düşündü sigarasını dudaklarına dayayıp. Ardından kendi kendine güldü. "Evi sıcaktır tabii onun." Kollarına vuran soğuk havayla arkasına yaslandı.
İçindeki utanç kendisini yiyip bitiriyor, nefes almasını zorlaştırıyordu ama bunu elinden geldiğince düşünmemeye çalışıyordu. Bu kişi Ata bile olsa, öncesinde zaten Yusuf'un sırrını anlamış bile olsa, şimdi bir insanın önünde bu şekilde gözükmek mahcup olmasını sağlamıştı.
Başını kaldırıp gökyüzüne bakarken dertli dertli bir nefes çekti içine. Hayatı gibi çürümüş ciğerleri daha da mahvolurken dolan gözlerinden yanaklarına akan yaşları görmezden geldi...