Kahverengi gözleri kocaman açılıp onu uykusundan kopardı. Gördüğü kâbusun etkisiyle birkaç saniye donakaldı bakışları. Derin nefesler alarak olduğu yerden doğruldu Ata. Gözlerini ovalarken bakışları kucağına düşen beyaz yorgandaydı.
Rüyasında gördüğü yeşiller gözlerinin önünde oldukça detaylı şekilde canlanırken yutkunarak kuruyan boğazını ıslattı.
Yusuf'un ağzı yüzü kan içindeydi rüyasında, buna rağmen Ata'ya art arda yumruklar savuruyordu. Ve Ata hiçbir şekilde karşılık veremiyordu. Garip ve bir o kadar da ürpertici bir rüyaydı.
Derin bir nefes alıp kendine gelmeye çalışarak ayaklarını sarkıttı yataktan. Yorganın altından çıksa bile evin sıcaklığı sayesinde üşümezken banyoya ilerledi. Rüyanın etkisiyle terlediği için duş aldı. Saatin altıyı gösterdiğini görünce işe gitmek için hazırlandı ve ayrıldı evden.
Buz tutmuş yollarda yürürken aklına ikide bir esmer oğlan geliyordu. Zaten şu aralar zihnini en çok meşgul eden şey oydu. Nedenini, sebebini bilmediği şekilde gözleri sürekli onu arıyordu.
Birkaç gün önce Yusuf'u kahvehanede görememişti, 'beni ilgilendirmez' diye düşünüp umursamamaya çalışmıştı. Lakin tüm gün kafasında dönen oğlan yüzünden söve söve kahveye dönmüş, Yusuf'un işi mi bıraktığını sormuştu. Mehmet abi hayır dese be emin olamamış, gün içinde üçüncü kez uğramıştı oraya. Bu sefer Yusuf'u görünce rahatlayıp üzerindeki tüm gerginliğinden kurtulmuştu.Fakat Yusuf'u görünce rahatlamak, onu ayrıca rahatsız etmişti. Sevmiyordu Yusuf'u, hatta ona karşı koca bir öfke besliyordu içinde. Çünkü Yusuf'un babası yüzünden Ata ve Ata gibi olan onlarca çocuk babasız kalmıştı. Mantıklı düşününce Yusuf'un hiçbir suçu olmadığı barizdi, ama içindeki o öfkeye anlatamıyordu bunu. Yusuf'a baktıkça aklına babası olacak adam geliyordu ve Ata bu yüzden engel olamıyordu kendine.
Tabii son birkaç gündür bu işte bir terslik vardı. Yusuf'u görünce babası geliyordu değil mi aklına? İşte, ters giden şey tam olarak buydu, zira artık aklına ilk o adam gelmiyordu. Küçükken babasıyla birlikte gittiği ormanı anımsıyordu o yeşilleri görünce. Koyu yeşil hareleri, ağaçlarla dolu bir ormana benziyordu. 'Ölü' gibi olan bakışları bile ona ayrı bir güzellik katıyordu.
"Erkek güzeli." Diye mırıldandı Ata karlı yollarda yürürken. Bir anda dudakları arasından çıkan şeyle duraksadı. Farkında olmadan yine Yusuf'u düşünüyordu.
Kendine çaktırmamaya çalışarak yürümeye devam etti. Kahveye uğramayacaktı. Son olanlardan sonra Yusuf'u görmek pek istemiyordu. O kara kedi üstüne atlayıp yüzünü tırmalamaya çalışabilirdi.
O gün Yusuf Atilla'nın yanına gitmesin diye geç saate kadar arkadaşlarıyla kahvehanede otururken de, Atilla'yı tehtid ederken de, Yusuf'a yemek götürürken de 'ben ne yapıyorum' diye düşünmemişti. Çünkü düşünürse mantıklı tarafı onu ezip geçer, kendinden soğumasını sağlardı. Bu yüzden en iyisi o tarafa sırt çevirmekti. Yaptığından rahatsızdı ama düşünmemeye çalışıyordu. 'İnsanlık görevi' ya da 'mahallenin kızları için' diye geçiştirmeye çalışmıştı ama buna bir gram inandıramamıştı kendini.Yusuf haklıydı, Ata onun için tehtid etmişti Atilla'yı. Lakin bundan kendisinin bile haberi yoktu...
Kahvehanenin önünden geçerken göz ucuyla oraya bakmaktan alıkoyamadı kendini. Bakışları ilk esmeri buldu. Kollarını masanın üstünde birleştirmiş çenesini oraya yaslamıştı. Gözlerindeki boş, saniyeler sonra ağlayacakmış gibi duran ifadeyle masayı izliyordu.Ata'nın adımları yavaşlarken buradan bile gözüken gözaltı morluklarını ve çökmüş yüzünü inceledi. Berbat bir yaşam tarzı vardı bu çocuğun.