Günün ikinci bölümüdür, öncekini atlamayın ♡
19.01.2025
Yusuf inleyerek arkasına yaslandı. Acayip yorulmuştu. Saat daha akşam altı idi ve paydosa henüz baya vardı. Normalde olsa hiç durmadan tempoyla çalışabilirdi ama hâlâ iyileşememişken bu çok zordu. Ata'yı dinlemeyip işe gelmiş, bunu da dolaylı yoldan Ata'ya söyleyip adamı delirtmişti. Bilerek söylemişti çünkü Ata'nın iş gereği bile olsa başka bir şehire gitmesi sinirlerini bozmuştu. Bu şekilde Ata'yı sinirlendirmek rahatlamasını sağlıyordu.
"Yok yok olmayacak böyle," Yusuf söylenerek yanına gelen ustaya baktı. Boğazını temizleyip dikleşirken usta ona ters ters baktı. "Git artık evine, doğru düzgün çalışmıyorsun zaten. Olsan da bir yararı yok, git iyileş gel."
"İşlerimi yaptım ama a-"
"İki saatten beri aynı yerdesin Yusuf, bu kadar yavaş çalışacağına hiç olma daha iyi."
Yusuf hafifçe eğdiği başını salladı. "Kusura bakma abi, gideyim en iyisi ben."
"Git git, iyleşmeden de gelme." Usta başı söylenerek uzaklaştı.
Yusuf ellerindekini iş malzemelerini bıraktı ve eldivenlerini çıkardı. Elini daldırıp aralarına toz girmiş saçlarını geriye taradı. Çok yorgundu ve şimdi eve gidip dinlenmek kulağına güzel geliyordu. Maaşından kesilecek parayı düşünmemeye çalıştı.
Diğer ustalara haber verdikten sonra çıkmıştı şantiyeden. Yolda yürürken telefonunu açıp mesajlara baktı ama beklediği kişiden mesaj gelmediğini gördü. Bu sabah erken yola çıkacaktı ve şu an çoktan varmış olması gerekiyordu. Yarınsa dönecekti. Suratı asılırken telefonu geri cebine koydu. Dudakları üzüntüyle bükülürken yürüyordu hızlıca. Ellerini cebine koyunca parmaklarına değen soğuklukla irkildi. Çıkarıp baktığında bunun Ata'nın verdiği anahtar olduğunu gördü. Ata'nın evinin anahtarı.
Durup başını kaldırdığında neredeyse Ata'nın evine varmak üzere olduğunu fark etti. Yutkundu anahtarı avucuna haps ederken.
"Gitsem mi ki?" Diye mırıldandı. Düşündü bir süre. Şimdi eve giderse kardeşleriyle, kuzenleriyle veya dayısıyla uğraşacaktı. Özellikle dayısı ile yengesinin 'Erkek adam hasta mı olurmuş' diyerek başının etini yiyecek olmaları içini şimdiden sıkıntıyla dolduruyordu.
"Amaaaan," diye boşvermiş bir sesle apartmanın kapısını iterek açtı. "Bir gün kendime tatil versem bir şeycik olmaz." Bu mahalledeki diğer evlere göre daha lüks olan binada gözlerini gezdirip asansöre ilerledi. Asansörü çağırdı ve gelmesini beklerken cebindeki peçeteyi çıkarıp burnunu sildi. Eliyle de üstünü kaşırken asansöre binip üçüncü kata bastı. Saniyeler içindeyse Ata'nın evinin önüne varmıştı. Anahtarı sokup çevirdi ve kilidi açtı. Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi.
Gözleri koridorda gezerken evin içindeki temiz koku burnuna geldi. Yavaşça ilerledi. Salondaki lüks mobilyalara, mutfağa, banyoya baktı. Sıradan, güzel bir evdi. Ata'nın odasına girip girmemekte kararsız kalsa da dayanamayıp girdi. İki kişilik yatağa, komodine, dolaba baktı. Yatağın üstüne krem rengi tüylü bir polar ile gri bir eşofman katlanıp konulmuştu. Ata, Yusuf'un geleceğine emindi ve onun için alıp koymuştu bunları buraya.
Yusuf bir anda cebinde titreyen telefonuyla irkildi. Elini cebine attı ve arayan kişiye baktı. Gördüğü isimle heyecanlanırken dudaklarını yalayıp hemen açtı ve kulağına götürdü.
"Efendim?"
"Yavrum ne yapıyorsun? Çalışıyor musun hâlâ?"
"Yok," orada durmayı bırakıp evin içinde gezmeye devam etti. "Patronum eve gitmemi söyledi, ben de şeye geldim... senin evine."