36. Bölüm

356 39 58
                                    


San sabaha karşı anca uykula dalmış olan adamın gözyaşlarını akıttığı yanağına ve göz altına dudaklarını bastırarak geriye çekilip kafasını yastığa geri bıraktı. Wooyoung kıpırdanıp durduğu için ondaki rahatsızlık kendisini de geriyordu. O uyuyana kadar onunla birlikte uykusuz kalmıştı.

Parmaklarını hafifçe yanağında gezdirdiğinde Wooyoung huylanınca kıpırdanmıştı.

"Bu son ağlayışın olsun." diye fısıldadı karanlık odada. "Bir daha kim gözünden bir damla dahi akıtacak olursa ben de rahat durmam Wooyoung."

"Ne?" diye sordu Wooyoung anlamayarak. Yarı uykulu yarı uyanık olduğu için ne dediğini anlayamamıştı.

San sadece, "Uyu." diyerek kollarını ona dolamıştı.

Wooyoung'un yorgunluktan kapanan gözlerine saçlarındaki San'ın elleri eşlik etti. Belki de ağlaması uykusunun gelmesi için bir bahane olmuştu, San'ın kollarıysa bu bahanenin yanındaki yardımcıydı.

Sabaha karşı gözlerini açtığında onun kollarından ayrılırken San uyanmamış, uykusuna devam ederken kendisiyse yataktan kalkıp yüzünü yıkadı. Odada ses çıkarmamaya çalışarak dolanmaya devam ediyordu. Daha fazla bu odada kalamadı, sanki odada kaldıkça boğulduğunu hissediyordu.

Kendi odasından ayrılmadan önce San'a bir kez daha baktı, üstüne aldığı pikesine sıkıca dolanmış sanki onu kendisi yerine koymuştu. Onun kollarındayken de bunu yapıyordu. Masumca uyuyan adamı izlerken yüzünde bir gülümseme oluştu ve buna kendisi de şaşırdı çünkü şu durumdayken yüzünün gülümsemesi için hiçbir sebep olamazdı. San her şeyi başardığı gibi bunu da başarmıştı.

Mutfağa inip bir süre odanın ortasında dikildi, iştahı yok olmuştu. Kendisine kahve hazırlayıp eline aldı, masaya doğru ilerledi ve sandalyeyi çekip oturdu.

Ev bomboştu. Perdeyi aralayıp dışarıda ne dönüyor ona bile bakmaya cesareti yoktu. Belki eskisi gibi korumalarla, polislerle donatılmıştı belki de sessizdi yeniden sanki kötü bir şeylerin gerçekleşeceğini haber edermiş gibi.

Yine bütün hisleri damarlarından şırıngayla çekilmiş gibi bir haldeydi. Ellerinin arasındaki bardağını kaldırıp dudaklarına yaklaştırarak bir yudum alıp tekrardan yerine koyarak histerek bir nefes aldı, bunu yaparken de içi titredi.

"Wooyoung?"

San merdivenlerden sallana sallana yavaşça inerken hâlâ ayılmaya çalıştığı belliydi. Masada tepkisizce oturan adamın tavrı dikkatini çekmişti.

"Sorun ne?"

Saçlarını elleriyle geriye atarken Wooyoung öylece onu izliyordu hatta karşısındaki sandalyeyi çekip oturana kadar konuşamamıştı bile. San hâlâ ondan bir cevap beklediğini belli edercesine kaşını kaldırdığında anca kendisine gelebilmişti.

"Her şey çok sessiz bu sessizlik iyi mi kötü mü anlamadım. Hoşuma gitmedi." Gözlerini ondan kaçırarak tekrardan kahvesini içmeye koyuldu. Biraz daha konuşursa tekrardan ağlayabilirdi.

"Wooyoung, artık hiçbir şey yapmana gerek yok zaten yapman gerekeni yaptın o yüzden rahatlamaya çalış."

Söylemesi belki de başkaları için çok kolaydı.

"Herkes beni ve anlattıklarımı biliyor artık." Bardağını geri bıraktı. "Rahatlamaya çalışmak istediğim anda bu düşünce kafamda beliriyor San, bilmiyorum ne yapmam gerektiğini."

"Ben söyleyeyim," dedi ve arkasına yaslandı. "Yapman gereken şey şöyle arkana yaslanıp bundan sonra olacaklar için San'a güvenmek."

Gülümsemişti tatlı bir biçimdi, en azından Wooyoung öyle düşünüyordu.

until you |woosan|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin