ortada biraz smut var istemeyen atlayabilir***
Yola yakın bir kafeye oturup uzaktan gördüğü Eyfel'i izliyordu Wooyoung. Şu an bulunduğu konum birkaç hafta öncesine kadar gelmeyi bile düşünmeyeceği bir yerdi.
San'la buradaki ikinci haftasıydı. Babasını ikna etmek gibi bir durumu olmamıştı çünkü San bir şekilde Jungkook'un olayını açıklamak zorunda kalmıştı, elbette babasıyla konuşması da çok zor olmuştu çünkü dinlemek dahi istememişti.
Buraya bir nevi kaçar gibi gelmişlerdi. Havaalanına gidip Fransa'ya uçtukları gün kimsenin haberi yoktu sadece ikisi ve yanlarına aldığı ihtiyacı oldukları eşyaları. Fransa'ya geldikten sonra henüz sahte kimliği kullanmaları gerek bir durumla karşılaşmamışlardı. Ülkeye girişleri vardı ancak tutulan ev bir süreliğine başkasının üstüneydi, San'ın güvendiği birinin. Böylelikle ters durum olursa bulunmaz diye düşünerek Wooyoung'u rahat ettirmeyi amaçladılar.
Olaylar Wooyoung açısından aynı şekilde değildi. San varsa her şey onun için tamamdı, aslında bu San olmadan geçirdiği hayatında yaşayacağı bir durum olsaydı korkardı, gerici bulurdu. Hayatını San'ın ellerine bırakmıştı ve bunu umursamıyordu bile.
Bir süredir o gelmediği için oturduğu yerde iyice sıkıldı. Evden çıkarken telefonunu şarjda unuttuğundan hemen eve geri dönmüştü, kendisi de kafeye geçerek tek başına oturup onu beklemişti.
Masaya bıraktığı telefonunun yanındaki tuşa basarak ekrandan saati inceledi. "Nerede kaldı bu adam?" diyerek sesli bir şekilde söylendi.
Başını çevirmesiyle San'ın yanından geçerek kafenin bahçesine geçtiğini gördü ancak yanına gelmemişti. Oturduğu sandalyesinde kaşlarını çatarak onu inceledi.
Karşı masaya oturup arkasına yaslanmış, dirseğini sandalyenin koluna koyup parmaklarını da dudaklarında gezdirerek kendisini izledi. Gözlerindeki anlamı çözememişti sanki garip bir durum vardı. Kısılmış gözleriyle kendisine öyle bir bakıyordu San'la daha önceden tanışmasa flört etmeye çalıştığı falan düşünürdü, fazla etkileyiciydi. Niye yanına gelmedi diye o da sessizce San'a baktığı için aralarında bir süre karşılıklı bakışma yaşandı.
San birden yerinden kalkıp karşısındaki sandalyeyi çekerek oturdu.
"Bonjour."
"Bonjour." dedi aynı şekilde Wooyoung.
"Az önce yanınızdan geçerken Korece konuştuğunuzu duydum ve dikkatimi çektiniz. Tanışmak istedim. Ben Sam." Elini uzatmıştı San. Bu uzatış Wooyoung'un elini kendisine uzatıp avucunun içine almak istediği bir uzatıştı tanışmak için el tokatlaşmayı amaçlamadığı belliydi.
"Will." Gülmemek için kendisini zor tutan Wooyoung elini onun avcunun içine bırakınca San dudaklarını yaklaştırıp gözlerini kapatarak elinin üzerine uzunca dudaklarını bastırıp geriye çekildi.
Kalbi patlayacaktı Wooyoung'un. Yaptığı her hareket yüzünden etkileniyordu. Evet onunla yapmadığı şey de kalmamıştı ama böyle durumlarda çok utanıyordu.
San arkasına yaslanarak ona gülümsemişti. "Çok güzelsin."
Göz devirdi. "San görür görmez bu mu söylenir? Hemen masamdan kalk git derdim."
"Dayanamadım, şu an kendini benim gözümden görseydin hak verirdin."
"Evet ama ilk tanışmada-"
"Ha yani şu an beni tanımasan bunu derdin?"
"Belki de demezdim ama sen olduğun için demezdim." diye itiraf ederken San'ın yüzünde oluşan kendini beğenmiş ifadeyi görünce güldü.
"Bir bakışla etkiledim yani?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
until you |woosan|
Fiksi PenggemarTanık koruma programına alınan Wooyoung'un özel korumaya ihtiyacı olduğunu düşünen babası San'ı işe alır. "Her şey kötü gidiyordu ta ki San'a kadar."