Dokunulmasa da, görülmese de; kalpte yer verilir bazısına nedensiz...
Sessizlik. İnsanı en çok korkutan, meraklandıran sessizlikti. Patlamayı bekleyen duygulardan oluşurdu sessizlik. İnsanı yakıp yıkardı.
Aslında seni hazırlardı. Ne olacaksa olsun derdin en sonunda. Sessizlik binlerce duygunun çığlık atmasıydı.
Bazı insanlar için sessiz sakin denir ya hani. İşte o en tehlikelisiydi. İnsan biriktirirdi içinde. Duygular birbirlerinin sesini bastırmak için çığlıklar atıyordu. İşte bu gürültülü sessizlikti. Ama bu sessizlik artık duyguların patlayacağı noktada öyle bir çıkardı ki insan içine. O zaman sessiz sakin dediğiniz insan sanki canavar kesilirdi.
Bazı insanlar da çok konuşurlardı. Çevresindekiler çok konuştuğu için ona kızarlardı. Oysaki onlar için konuşmak sessizlikten kaçmaktı. Ne zaman sessiz kalsalar düşünceler beynini kemirirdi sanki. Kimse anlamazdı bunu. Onlar sorunlarını dışarı vururlardı ama göğüs kafesinin üstündeki yerde öyle bir derinlik olurdu ki. Her şeyi anlatırlar ama duygularını kendilerine saklarlardı. Sessizlikten kaçış için iyi bir yoldu.
Ama en zor sessizlik; anlatmak, konuşmak için sabırsızlanırsın ya hani tam anlatacağın zaman da susarsın. İşte sustuğun an beynin ikilik tartışmalarını yaşatırdı. Tıpkı melek ve şeytan gibi.
İşte Doruk'un şu an içinde bulunduğu durum buydu. Rüzgarla olanları henüz konuşmamıştık. Doruk'un anlatmasını istediğim için Doruk şu an kendini zorluyordu. İşte şu an ortama en zor olan sessizlik hakimdi. Doruk'un beyninde melek ve şeytan tartışmalar yaşıyorlarken Doruk arada kalmıştı.
Anlatma zorunluluğu hissediyordu. Bende bilmek istiyordum. Rüzgar beni sevdiğini söylüyordu. Ama bu benim için bir şey ifade etmiyordu artık. Sadece bilmek istiyordum.
Ben Doruk'a karşı ne hissediyorum bilmiyordum. Daha önce tatmadığım hislerdi. Adını vermekte güçlük çekiyordum. Aşk mıydı sevgi miydi bilmiyordum. İkisi de bana basit geliyordu.
Doruk bana güven veriyordu, huzurlu olmamı sağlıyordu. O bana sarılınca kokusuyla beni büyülüyordu. O kadar çok istemiştim ki birini sevmeyi, birinin beni sevmesini. Rüzgarda yaşadığım hayal kırıklıklarının benden birinin toplamasını çok istemiştim. Ve şu an şükrediyordum. Belki sevmek değildi ama onunla mutluydum.
Doruk anlatmak istiyordu ama korkuyordu. Onu bırakmamdan korkuyordu. Gözlerinde endişe vardı. Kendi bencilliğim, merakım yüzünden onun böyle hissetmesine izin veremezdim. Her ne kadar deli gibi öğrenmek istesem de...
Uzanıp elini tuttuğumda irkildi. Bu kadar mı derin düşüncelere dalmıştı. Elini kaldırıp yüzüme yaklaştırdı. Yanağımı okşamaya başladığında gözlerimi ister istemez kapattım. Dokunuşu tüy kadar hafifti.
"Derin ben nasıl başlayacağımı bilmiyorum."
"Başlama o zaman."
"Ne nasıl yani"
"Doruk neler döndüğünü merak ediyorum ama gözlerindeki ifade beni üzüyor. Ben seninleyim. Gerisinin önemi yok."
"Anlattıklarımdan sonra beni suçlayacaksın."
"Seni bırakmayacağım. Ne zaman istersen o zaman anlat."
"Derin bu sen olamazsın. Cadaloz kıza ne yaptın?"
Bu gülümsememe sebep olmuştu. İlk zamanlardaki gibi hitap etmişti bana.
"Sende bana karşı çok umursamaz, ukala ve soğuk birisiydin. Beni tanıyınca o ifadeni de bıraktın"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİNİN DERİNLİĞİ
Teen FictionKalbi paramparça olan bir kız. Aşkın en kötü halini yaşamış, yıllarca kendini duvarlara hapseden suçsuz olan bir mahkum. Adının hakkını sonuna kadar veren masum, ürkek ve bir o kadar da cesur olan Derin Özgün... Dünyaya maviliklerini açtığından beri...