MİLYON KERE AYTEN

65 10 1
                                    

Ve sen sevgili; Her sabah uyandığımda düşündüğüm ilk şey, her gece zihnimde canlanan son şeysin.

**
Güneş gökyüzünü çoktan terk etmiş, yerini Ay'ın ihtişamlı ışığına bırakmıştı. Akrep ve yelkovan gecenin on birine vurmuştu. Bindiğimiz taksi taşlı yoldan rahatsızca geçerken Ay, fenerimiz olmuştu.

Gökyüzüne sığınmalıydım. Gök mavisi beni korur, bana yardımcı olurdu.
Geldiğimiz yeri görünce gözlerimi endişeyle Aryaya çevirdim. Burası terk edilmiş bir depoydu. Taksicinin parasını uzatırken adam bize garip garip bakıyordu. Yadırgayamadım, başımıza ne gelecek bilmiyordum. Tek bildiğim yüreğimin ritminin burada olmasıydı. Evde öylece oturup bekleyemezdim, cesur davranmam gerekirdi.

Taksiden indikten sonra deponun giriş kapısını aramaya başlamıştık. Ben sağa Arya ise sola yönelmişti. Depo oldukça büyük bir harabe yığınıydı. Arya hızlı fakat sessiz adımlarla yanıma geldi.

"Kapıyı buldum ama sessiz olmalıyız, içeride neler olduğunu bilmiyoruz."
Aryayı takip ederek kapıya ulaştım. Arya büyük olan kapıyı güçlükle açarken kapıdan tiz bir ses çıktı ve kapı gürültülü bir şekilde açıldı.
İçeriye adımımızı attığımızda kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi. Uzun süre koşmuş gibi yorulmuştu ve kafesinden kaçmak istiyor gibiydi. Kendimi dizginlemeye çalıştım. Ne göreceğimi bilmiyordum, yapmam gereken soğukkanlılığımı korumaktı.

Depo üç ayrı bölüme ayrılıyordu. Aryayla birbirimize kısaca baktık ve o saniyelik bakışmada sanki anlamış gibi ikimizde farklı kapılara yürüdük.
Korkunun beni ele geçirmesine izin vermemeliydim. Cesur olmalıydım. Adımlarımı boyası akmış duvardan alıp ilerideki kapıya yürümeye başladım. Arya koridorun sonundaki kapıya gitmişti, o da görüş alanımdan çıkınca kendimi iyice savunmasız hissetsem de güçlü olmam gerektiğimi kendime bir kez daha söyledim.
Kapının önünde dikiliyordum, elim bir türlü kapının kolunu kavrayamıyordu. Anlık bir cesaretle kapıyı hızla çektim ve diğerinin aksine sessiz bir şekilde açıldı.
Burası oldukça ağır kokuyordu. Koku midemi bulandırınca zaten boş olan bölümü hızla terk ettim. Adımlarımı bir sonraki oda gibi olan bölüme yönlendirdim. Buralarda bir yerdeydi, bunu hissediyordum. Kokusunu alabiliyor, varlığını hissedebiliyordum. Diğer bir odanın önüne geldiğimde gözlerim yuvalarından çıkacaktı.

Yerde duran bir silah vardı.

Ve silahı takip eden kan izleri...

Kalbim korkuyla kasıldı. Göz yaşlarım varlığını hissettirmeye başlamıştı ki şimdi sırası değil diyerek kendimi dizginledim. Aklıma hemen kötüyü getirmemeliydim.
Kan izlerini takip etmeye başladım. Lanet sıvı bitmek bilmiyordu. Tanrı aşkına, bu izler kime aitti? Kimin canını yakmıştı ya da canını almıştı? Gözlerim kararırken adımlarımı durdurdum ve sakinleşmeye çalıştım. Bilincimi kaybetmemem gerekiyordu.

Önüme çıkan duvara anlamamışçasına baktım. Bu neyin işareti olabilirdi. İzler burada bitiyordu. Duvarın diğer tarafına baktığımda dolap kapağını andıran bir kapı kolu vardı. Kolu tutup çektiğimde giriş kapısındaki tiz ses boş alanda yankılandı.

Koku yakınlaşmıştı. Onun kokusunu alabiliyordum. Mavimin kokusu...
Kapı açıldığında önüme çıkan tek şey aşağı doğru olan merdivenlerdi. Merdivenleri teker teker inmeye başladığımda bir inilti sesi duymuştum.

Korku bedenimi ele geçirdi. Arya neredeydi? Beni bulmalıydı.
Merdivenleri nefessiz inmeye başladım. Son basamağı indiğimde o dehşet görüntüyle karşılaştım. Doruk bir sandalyeye sıkıca bağlanmış, kurtulmak için kendini paralıyordu. Gözüm başka bir şeyi görmezken o da beni hissetmişçesine kafasını kaldırdı, gözlerinde hayranlık ve şaşkınlık yakalayabilmiştim.

MAVİNİN DERİNLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin