Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna./OĞUZ ATAY
Ay yerini güneşe bıraktığında acılar hissizliğe gebe kalırdı. Hiç gün doğumunu izlemeyen birine umuttan söz edemezdiniz ve aynı zamanda hiç güneşin batışını görmemiş birine geceye teslim olmanın verdiği acıdan söz edemezsiniz. Kısır döngü böyle devam ederken siz duygularınızın yoğunluğundan çıldıracak gibi olursunuz.
Bazı anlar vardır, hiç unutulmayan ve hep hatırlanmak istenen. Size de tanıdık geldi değil mi? Annemle babamın boşanmasını unutmak isterken, Doruk'un karşıma çıktığı anı hep gözümde canlandırıp tekrar tekrar yaşıyorum. Bazen öyle bir an gelir ki her şey bitti derken yeniden doğarsınız. Ama bu sefer sizi doğuran kişi anneniz değildir, sizi doğuran kişi umuttur. Yani benim Doruk'um.
Her şey güzel giderken hayatım bir anda altüst olmuştu. Aslında bir düzeltme yapmamda fayda var... Hayatım rutin ve mutsuz bir şekilde giderken onu görmemle dünya benim için dönmeye başlamıştı. Ne tuhaf değil mi? Hayatım sanki Doruktan sonra başlamış gibi... Tam evet artık bende seviyorum ve karşılık alıyorum derken yine önüme taşlar koydular. Ve topladıkça, mücadele ettikçe önüme daha büyüğünü koydular. Taşları toplamaktan yorulup ne zaman pes etsem maviler kahvelere kilitlendi ve beni çekip çıkardı.
İşte yine yollarım taşlanmıştı ama bu sefer yalnız değildim. Şimdi yanımda maviler ve tüm sevdiklerim var.Eğer yapamıyorum, benden bu kadar dersem tek kendimi değil yanımdakileri de düşünmek zorundayım.
Kapımız çalındığında artık bir endişe duymak, bu sefer ne oldu diye düşünmek istemiyordum. Bir taşı dün kaldırmıştım ve daha rahat bir nefes bile alamamışken önüme hazırlıklı olmadığım ve kollarımın o taşı kaldıramayacağı kadar büyük engel çıkmıştı.
Kapıyı çalan kim miydi?
Artık onu görmeye bile tahammül edemediğim, ne zaman mutlu olsam karşımda hep onu gördüğüm biriydi.
Rüzgar!
Evet kapıyı çalan Rüzgardı. Onun ve yalanlarının artık bir rüzgar olup esip geçmesini ve bir daha yakınlarıma uğramamasını istiyordum. Çünkü artık yorulmuştum. Geceleri huzurla uykuya dalamıyordum. Beni uyutan Doruktu. Artık öyle bir raddeye gelmiştim ki onun kokusunu solumadan, bedeninde küçük bir kız çocuğu gibi ona sokulmadan ve iyi geceler öpücüğü almadan uyuyamaz hale gelmiştim. Ve ben ne zaman rahat bir uyku uyusam uyandığımda hep istemediğim şeyler oluyordu.
Kapı açıldığında Doruk benden daha hızlı toparlanmıştı. Ve sinirle solumaya başladı.
"Ne halt arıyorsun lan burada? Ne yüzle geldin piç kurusu?"
Sinirlendiği kişi onun kuzeniydi. Hayat beni daha ne kadar şaşırtacaksın?
Rüzgarı dikkatlice inceledim. Gözlerinin altı mordu, kim bilir kaç gündür uyumuyordu. Yorgun gözüktüğü her halinden belliydi. Saçları hışımla üstünden geçilmiş gibi duruyordu. Bir zamanlar deli divane olduğum çocuk sahiden bu muydu?
Ellerini saçlarından geçirerek konuştu. "Başınıza gelenleri duydum. Size yardım edebilirim."
Doruk sinirle kapıya vurdu. "Ne yardımı lan? Piç ettiğin hayatımıza mı yardım edeceksin? Siktir git."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİNİN DERİNLİĞİ
Teen FictionKalbi paramparça olan bir kız. Aşkın en kötü halini yaşamış, yıllarca kendini duvarlara hapseden suçsuz olan bir mahkum. Adının hakkını sonuna kadar veren masum, ürkek ve bir o kadar da cesur olan Derin Özgün... Dünyaya maviliklerini açtığından beri...