Çocukluğuma dair yapmayı en çok sevdiğim şey oyun oynamaktı. Bebekleri dizer, onları yedirir içirir ve uyuturdum. Her şey planladığım gibiydi. Oyunumda en yetkin kişi bendim ve istediğim her şeyi yapabilirdim. Şimdi uyuttuğum bebeğimi iki dakika geçmemesine rağmen uyandırır, onu doyururdum. En çok da onlara bir şeyler öğretmeyi severdim. Okuldaki öğretmenlerimden özenmiş olmalıyım ki her gün okuldan tebeşirleri aşırarak eve gelirdim. Geldiğim gibi de bebeklerimi koltuğa sırayla dizer dolaba tebeşirle dersler yazardım. Öğretmencilik oynamak benim için en zevkli işti. Ortaokula geldiğim de bile oyun oynardım.
Sonraları bırakmıştım. Aslında şimdi düşünüyorum da o zamanlar oynadığım evcilik oyunlarının gerçeğini yaşıyordum bir nevi ya da okuduğum bir kitaptaki kızın başına gelen anlamsız olayları.
Benim yaşıtlarımın çoğu okullarına gider, sevgilileriyle mutlu zamanlar geçirir ama ben normalliğe tepki olarak doğmuşum gibi anormal bütün olaylar beni çeker. Babamı ve sevgilimi sevgilimin babası kaçırdı.Kurtardık ama bir sonraki hamlenin ne olacağını bilmiyoruz. Artık sadece bir miktar Doruk istiyordum. Onunla geçireceğim günlerin stresli ve korkulu değil de dize dolu olmasını istiyorum. Birkaç ay öncesine geri dönmek istiyorum.
Kafam çok dolu olduğu zamanlarda kendimi sahile atarım, hava kirliliğine rağmen orada bir yerlerde olduğuna inandığım deniz kokusunu içime çekerim. Ardından kendime sakinleşmemi fısıldar, kendimi her şeyin geçeceğine inandırırım.
Adımlarım sahil şeridini takip ediyordu. Uçuşan kuşlara bakıyordum. Kuş olmak güzel bir his olmalıydı. İstediğin yere gidebilmen sana verilen en büyük özgürlüktü. Onları kıskanıyordum. Keşke bir kuş olsaydım... Daldan dala gezer, kanatlarımın uçtuğu kadar yaşardım.
Adımlarımı hızlandırdım. Evden çıkalı iki saat olmasına rağmen yorulmamıştım. Kafam o kadar doluydu ki geldiğim yerden fazlasıyla uzaklaşmıştım.
"Miniğim."
Doruk'un sesini duymamla havalanmam bir olmuştu. Beni kucağına alarak döndürüyordu ve o kadar beklenmedikti ki endişeli çığlıklarım neşeli kahkahalara dönüşmüştü.
İşte tam şu an da kalbimde bir kuş belirmiş pır pır edip dilediğince uçuyordu. Ah be güzel adam! Her dilediğim duyguyu bana yaşatan adam!
Ayaklarım yere bastığında dudaklarım dudaklarını kavradı.
"Neredeydin?"
"Kollarında." diye fısıldayıp burnumu burnuna sürttüm.
Belli belirsiz gülümsedi, aklına bir şey gelmişçesine gözlerimin içine derince baktı.
"Kuşlar kalkıyor Aya İrini üstünden
Bir sap ot kulaklarının arkasında.
Ben sonunda burdasın işte diyorum kendi kendime
Burda eski bir atlasın kesiştiği yerde.
Bir kedi gözlerini dikmiş sana bakıyor
Ve aşağılarda gök ne kadar aşağılarda olursa.
Ve karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor bir kadın.
Ben seni düşünüp korkunç ince diyorum görmediğim boynu.
Önümden çerçiler askerler bıçak bileyiciler geçiyor
Ve asık suratlı kazmacıları dünyamızın.
Bir ses seninle aynı yarımadadayız diyor
Ve yitiyor sonra Pera'nın eski bir sokağında.
Pera'nın eski bir sokağını tepiyorum ben böyle her akşam
Her akşam tabanımda senin çamurun."
Derin bir iç çektim.
"Tadını bilmediğim duygular yaşatıyorsun bana."
Burukça gülümsedi.
"Bunca olaydan sonra bile böyle diyorsun ya bana yaşadığımı, yaşayacağımı hissettiriyorsun."Gözlerim parıldadı. Bana okuduğu İlhan Berk şiirine karşılık ona Atilla İlhan okuyacaktım.
"Ben seni bir okyanusun derinliğinde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde
Seni düsünürken gülüşündeki sıcaklığın içime dolup da
Beni sardığı bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçların yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye değil
Fikirlerinle,konuşmandaki güzelliğin ve benim o kor halde yanan yüreğimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atışımda vücudumun dört bir köşesine yayıldığını
Beni sardığını her nefes alışımda ciğerlerime işlediğini bilerek sevdim
Seni kış gecelerinin o soğuk yatağında birlikte uyuyup beni ısıttığın
Yaz sıcağında uyuyamayıp sıkıntılarım olduğun
Ve rüyalarımda buluştuğumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanımın kaynadığı
Kalbimin yerinden fırlayacağını hissettiğim anlarda
O ıslak dudaklarınla beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki boş ve değersiz geçen dakikalarda
Kayıp zamanlarımızda,seni arayıp bulamadığım
Çaresizlik içinde olduğum,içki sofralarını dost bildiğim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramızdaki kilometreler nasıl çoksa
Bende seni o kadar yoğun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan ateşin ile
Zihnimde oluşan hayallerin o ay parçası çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki ışıltıyı göreceğim anları beklerken
Kalbimin yanıp tutuştuğu anlarda
Gelip o bu ateşi alevlendirerek
Bana sarılarak beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim."Dudaklarımı öperek şiirin ikinci kıtasını okudu.
"Korkuyorum!
Hakkettiğin mutluluğu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiğinden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layık olduktan sonra başkaları tarafından o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazanım derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramızdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kırmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarını daha fazla akıtmaktan korkuyorum."Şiiri biliyordu. Bu kadar uzun bir şiiri nasıl ezberlediğini düşündüm. Ben çok sevdiğim için çok sık okuyordum ve ister istemez hafızamda yer edinmişti. Bu yüzden zorluk çekmeden üçüncü kıtayı okudum.
"Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten ...
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlış anlaşılmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarında yalnız kalmaktan korkuyorum.
Dostluğuna doyamadan ulu orta yalnız kalmaktan korkuyorum.
Yüreğimdeki o ince sızının bir gün çoğalmasından ve beni sarmasından korkuyorum.
Sevgi denen güzelliğinin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostluğun ölüp yerine nefretin yeşermesinden korkuyorum."Bu şiir bizim için yazılmış gibiydi. Karşılıklı hislerimizi bu kadar güzel ifade edemezdik. Ve çok sevdiğim şiirin son kıtasını da büyülü sesinden dinledim.
"Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kıyamıyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yaşadığın mutluluğu huzuru sana yaşatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasını verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyaşından başka bir şey bırakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten değil;
dostluğunu suistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve değerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyorum ...
ÇÜNKÜ; BEN İLK DEFA SEVİYORUM..."
Beni bir kez daha kucaklayarak döndürdü. Yüzünü avuçlarımın arasına aldığımda maviliklerinde yüzüyordum. Ve onu tekrar ettim:
"ÇÜNLÜ; BEN İLK DEFA SEVİYORUM."
Ben küçük bir kız çocuğuydum. Dertlerini dünyanın en büyük sorunu olduğunu düşünen şımarık küçük bir kız çocuğu... Öfkelendiğinde ağzından ne çıktığını bilmeyen, istemeden de olsa dilinin zehriyle sevdiklerini yaralayan terbiyesiz küçük bir kız çocuğu... Bencil, umursamaz küçük bir kız çocuğu... Bugünüme şaşırıyorum, bugünkü benliğime şaşırıyorum. Sahi o küçük kız çocuğu nasıl bu kadar kötü olaylara rağmen dimdik durabildi? Nasıl o hırçınlığına bir kaç tutam sevgi tohumu serpiştirebildi?Cevabı maviliklerde gizliydi. Beni içinde yaşatan, yıllarca minik kalbinde sevebilen küçük yaralı bir oğlan çocuğunda gizliydi. Kendi yaralarını önemsemeden bir enkazdan beni çıkarabilen oğlan çocuğu... İşte o çocuk beni bugünüme getirdi, o çocuk bir enkazdan beni doğurdu. Kendini yok saydı; beni doğurmakta kalmayıp beni büyüttü, aydınlattı, olgunlaştırdı ve beni sakinleştirdi.
Benim güçlü, fedakar minik oğlan çocuğum. Küçücük yaralı kalbinde kocaman sevebilen sevgilim. Beni baştan yarattı. Tüm kötülüklerin içinde beni korudu, beni mutlu etti.
Ben oldum sevgilim. Senin nefes aldığın her yer bana cennet geliyor. Bedeninde çok yük var ve ben o yükü biraz hafifleteceğim artık. Minik oğlan çocuğumu bu sefer ben doğuracağım. Ne kadar büyük afet gelirse gelsin bizi vuramayacak.
Yüreğimde duyduğum sevgiyle, dudağınla doğurduğum tadınla, maviye olan hayranlığımla ve dizelerle seni bu enkazdan çıkaracağım.Dizeleri yarınlara, maviyi sonsuzluğa karıştıracağım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİNİN DERİNLİĞİ
أدب المراهقينKalbi paramparça olan bir kız. Aşkın en kötü halini yaşamış, yıllarca kendini duvarlara hapseden suçsuz olan bir mahkum. Adının hakkını sonuna kadar veren masum, ürkek ve bir o kadar da cesur olan Derin Özgün... Dünyaya maviliklerini açtığından beri...