"Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim..."
Nazımın romantik ruhundan kopan dizeleri büyülenerek okurken kapımın açılmasıyla kafamı kaldırdım.
Şiir okumak istiyordum. Şiir okuyup ruhumu iyileştirmek, umutlara tutunmak, aşık olmak istiyordum. Evet dizelere aşık olmak istiyordum. Okuduğum mısralarda kendimi kaybetmek istiyordum. Doruk'u düşünmek istiyordum. Onunla şiirler kadar anlamlı ve özel bir birliktelik yaşamak istiyordum. Benim için huzur iki şey demekti. Mavi gözler ve büyülü mısralar... İşte hayat buydu. Bana bu ikisini verseler ömrüm boyunca onlarla idare edebilirdim. Ruhumu güzelleştiren diziler ve dizeleri bana yaşattıran mavi gözler. Kulağa eşsiz geliyordu.
Odama giren Dorukla birlikte yüzümde ister istemez bir tebessüm oluştu. Nefes kesici görünüyordu. Altında sadece bir kot pantolonla dururken nefesimi kesmemesi imkansız gibi duruyordu.
Bana her şeyi anlattığı günden itibaren bir hafta geçmişti. Doruk'la olan mükemmel bir yedi gün. Ve önümüzde binlerce olacak bir sürü yedi gün.
Doruk bana anlattıktan sonra bu konu üzerinde daha fazla durmamıştım. Ne kadar canının yandığını görebiliyor, hissedebiliyordum. Bana her şeyi anlatması bile mucizeyken yaralarını deşmenin bir anlamı yoktu.
Hala anlatmadığı bir sürü şey vardı. Bunu biliyordum. Babası ve annesi hakkında bilmediğim şeyler vardı. Annesi neden kaybettiğini söylememişti. Bende daha fazla burnumu sokmak istememiştim. Annesinin ölümünün onu büyük bir yıkıma sürüklediğini sanki somut bir şekilde görüyor gibi hissediyordum. Bundan dolayı çenemi kapalı tutup merakımı dizginlemiştim.
Geçirdiğimiz bir hafta boyunca Dorukla hiç ayrılmamıştık diyebilirdim. Ona gittiğim gece onda kalmıştım. Onun eşsiz kokusuyla sarmalanmış güven veren kollarının arasında hayatımın en derin uykusunu uyumuştum.
Ancak Mert'in beni eve çağırmasıyla ertesi gün geri dönmüştüm. Aklı sıra bana abilik taslıyordu. Gerçi Mert böyle şeyleri takmaz, aksine ev ona kaldığı için çılgınlıklar yapardı. Sadece Mert canı sıkkın olduğu zamanlarda beni çağırırdı. Kaldı ki yine böyle oldu.
Mert Aryaya aşık olmuştu. Evet Mert'ten bahsediyorum. Hani şu pantolon değiştirir gibi kız değiştiren ve hayatı umursamayan Mert. Ve evet duyduk duymadık demeyin Mert Yalçın aşık olmuştu!
Aryaya duygularını açmıştı ancak Aryadan olumsuz yanıt aldığında kendini depresyona sokmuştu. Yanlış duymadınız. Ben hala Mert Yalçından bahsediyorum.
Aslında ben Aryanın Mert'e aşık olduğunu düşünüyordum. Çünkü ona olan bakışlarını görmüştüm ve neredeyse emindim. Ama Arya Mert'e başka birini sevdiğini söylemişti. Aryanın bu itirafından sonra Mert Yalçın kuzenini de alarak kendini eve kapatmıştı.
Her ne kadar Aryanın bir şeyler karıştırdığını düşünsem de Mert'e bu düşüncemi söyleyip onu umutlandırmak istememiştim. En yakın zamanda Arya ile konuşmalıydım. Tabi Mertten fırsat bulabilirsem...
O gün Mert'i depresyondan çıkarma seanslarımı bitirmiş uyumaya gitmiştim. Tam uykuya dalacağım sırada yatağımın kenarının çökmesi ve kokunun etrafımı sarması bir olmuştu. Kolunu bana sardığında sanki her an bunu bekliyormuşçasına Doruk'a sarılmıştım. O ise bu tepkime gülerek dudaklarını alnıma bastırmış ve beni güven duygusuyla sarmalamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİNİN DERİNLİĞİ
Fiksi RemajaKalbi paramparça olan bir kız. Aşkın en kötü halini yaşamış, yıllarca kendini duvarlara hapseden suçsuz olan bir mahkum. Adının hakkını sonuna kadar veren masum, ürkek ve bir o kadar da cesur olan Derin Özgün... Dünyaya maviliklerini açtığından beri...