36.

49 4 3
                                    

Tam on iki saat, oğlum gideli on iki saat kırk üç dakika olmuştu Bora evde yoktu Milen hanım ise evimizin salonunda elinde telefonu volta atıyordu sürekli aramalar yapıyor aradığı kişilere sinirini öfkesini boşaltarak kapatıyordu. On üçüncü saate girerken Milen hanımın telefonu tekrar titredi güneş battığı için etraf pembe ve kızıl renklerine bürünmüş Milen hanımın sarı saçlarına yansımaya başlamıştı öte yandan  ben Milen hanımdan yine nefret kusacağı bir telefon beklerken bu defa konuştuğu her kimse. 'Torunumu getir' diye adeta tısladı.

Bakışlarımı Milen hanıma dikerken Milen hanım alev saçan gözlerini benden çekti.

"Bana olan öfkeni bana sakla, kızına acı Kartal saatlerdir çocuğu ortada yok."

Cümle başta bana normal gelse de 'kızına acı Kartal' kısmında kayışlar kopmuştu babamın adı Kartal değildi ne oluyordu burda ?

"Bir saat, tam bir saatin var torunumla beraber buraya gelmez isen salarım itlerimi üzerine torunumu alırken senin de canını alırım gerçi Boradan bana fırsat kalır mı bilemem neticede senin yerini en iyi bilen o."

Dediği esnada yüzüne histerik bir gülümseme yayıldı telefon kapanırken de gözleri gözlerimi bulana kadar gülmüştü.

"Milen hanım ne oluyor burada ?"

İnci elini yüzüne vurup oflarken ben öylece mezbada kesimi bekleyen koyun gibi salonun ortasında kala kalmıştım.

"Anlatacağım Mine, ama önce torunumu sağ salim alalım yanımıza."

Ne kadar istesemde ısrar edemedim Milen Özdağ idi bu.

"Peki..."

Dedim elimin biri alnımı ovuştururken.

"...nasıl bu kadar eminsiniz bu adamın oğlumu bir saat sonra getireceğinden."
"İyi tanıyorum diyelim."

Kolları koltuğun iki yanına yayılıp bedeni koltuğa kurulduğunda Hazal kucağında kızımla merdivenleri indi.

"Mine hanım Şimal hanım acıkmış olmalı, susmamaya and içmiş gibi ağlıyor."

Acıkmıştı çünkü onu yeterince besleyemiyordum sütüm gelmiyordu. Çağresizce Milen hanıma döndüm.

"Benim sütüm yok."
"Nasıl, torunum saatlerdir aç mı ?"
"Değil tabiki de kızımı aç bırakmam, ama çok az onu doyuramıyor."

Bakışları kısa süre sonra Deniz' e çevrildi.

"Hastaneden yeni doğum yapmış bir anneden süt bulabilir miyiz ?"
"Şuan hastanede doğum yapan hasta var mı bilmiyorum ama hemen arar öğrenirim."

Deniz telefonuyla beraber salondan ayrılırken ben de uzanıp Hazal' ın kucağında ağlayan Şimal' i kucağıma aldım.

"Annecim, burdayım güzel kızım."

Ağlaması yavaşlamıştı ama durmamıştı çocuğum resmen ağlamaktan domatese dönmüştü. Şimal' i kucağımda hafifçe sallareken bir yandan da gözümden akan yaşlara aldığım kesik nefeslere rağmen ninni mırıldanıyordum.

"Annecim ne olursun biraz daha uyu, en azından sana süt bulana kadar lütfen kızım lütfen."

Ağlamalarım iyice hıçkırığa doğru evrilirken Milen hanım Şimal' i kucağımdan aldı. Zorluk yaratmadan kızımı kucağına bırakıp güçsüzce koltuğa oturdum bu güçsüzlüğü temeli ise benimde saatlerdir aç olmamdı. Ellerim yüzümü kapattığı esnada Milen hanımın sesini işittim bir ninni söylüyordu tabi ninni alışılmışın aksine Türkçe değil Rusça idi.

"Я буду рассказывать тебе истории и петь песни.
Но тебе нужно закрыть глаза и поспать.
баюшки-баю." *

Kupa Kızı Ve Sinek ValesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin