~19~

1.1K 140 105
                                    

_*_*_*_*_*_*_*_*_*_*

Bir hafta sonra ikinci sınavlar başlıyordu. İlk sınavları Tarihti, ve ezber gerektirdiği için aşırı çok tekrar ediyorlardı. Perşembe günüdeydiler, yarın okulun son günüydü.

Jisung, sırada tek başına oturmuş, son ders olan, Tarih hocası Zang Fei' yi dinliyordu. Adam dersi sıkıcı anlatmıyor, eğlenceli hâle getirip öyle sunuyordu. Bu tarih öğrenen kişi için bulunamaz bir nimetti. Ve sınavlara az kaldığı için, çocuklara en iyi şekilde hizmet sunmaya çalışan bu öğretmen kesinkle çok eğlenceliydi.

Tek başına oturma sebebi, Minho' nun bu gün kapıda nöbetçi olmasıydı. Koca yurtta bir okul yılında herkes bir kez nöbet tutardı. Bir kişi yemekhane, bir kişi yatakhane, bir kişi Müdür Beahyun' un bulunduğu etkinlik sınıflarının olduğu binada, bir kişi okul binasında ve bir kişi de yurt giriş çıkış kapısında olmak üzere 5 tane öğrenci aynı günde nöbetçi durur, birbirlerini görmeden o koltukta pişik olurlardı.

Minho ana kapıda olmuştu, kesinlikle Beahyun hocadan uzak olduğu için mutluydu. Oturmak, Beahyun' un imzalanması için verdiği kağıtları hocalara götürmekten bir milyon kat daha iyiydi.

Kapının yanındaki kulübede oturmuş, yüzünü koluna yaslamış, baygın gözler ve içerisi kilima yüzünden sıcak olduğu için ara sıra alnında biriken ter ile, kapıdan birsinin girmesini ya da içeride olan birsinin dışarı çıkmasını bekliyordu.

Baygın gözleri, içeri giren siyah beden ile açıldı. Kafasını kolundan kaldırıp, içeri giren kişiye baktı. "Dostum, çocuk, küçük çocuk, tch küçük durmuyor, genç, delikanlı ? Yakışıklı delikanlı, tch Yakışıklı delikanlı nöbetçi çocuk. Bu nasıl ? Bu ne ya, nöbetçi ! Aynen bu iyi, ben lisede nöbetçiyken bana böyle derlerdi. Delikanlı diyen bile olmadı. "

Minho, ona seslenecek isim arayan adamı kısaca göz gezdirdi -adam ona isim ararken.

Beyaz tenli, uzun, siyah dalgalı saçları ve kendisininkinin aksine biraz daha çekik gözleri vardı. Pembe dudakları, küçük burnu ve kesinkin yüz hatlarına sahip, aşırı Yakışıklı bir beyefendiydi.

Üstünde siyah, geniş ve kalın bir çeketi vardı. İçine ise, -Minho' nun kazak olduğunu düşündüğü, beyaz bir kıyafet geçirmiş, zıtlık ile çok mükemmel bir uyum sağlamıştı. Ayağında da siyah bir kumaş pantolon, beyaz spor ayakkabı ile aynı tezatlığı yine sağlamıştı.

Çeketin cebinden düşmek üzere olan bir telefonu, tek koluna taktığı boş gibi gözüken krem sırt çantası vardı. Elinde ise... Minho bir kaç kere gözünü kırpıştırdı, bu karizmatik adam elinde koyu mavi bir çorap tutuyordu.

Hem o kadar sık tutuyordu ki, Minho, adamın damarları belli olmuş bileklerini fark etti. "Efendim bayım." Sonunda bir insanın gelmesi, -son saat olmasına rağmen, onun boş boş oturmadığına sevinmesini sağlıyordu.

"Okul kaçta bitiyor." Adam gözlerini Minho' da gezdiriyordu. Minho onu hızla cevapladı, "15: 25' de. " Bu gün perşembe olduğu için erken çıkacaklardı.

Adam yarısından fazlası dışarıda kalan telefonu eline aldı. Saatin 15: 05 'i göstermesi ile kafa salladı. "Nöbetçi, bana müdür, müdür yardımcısı artık kim varsa onun odasını bulmama yardım eder misin ?"

Minho küçük bir gülümseme ile ayağa kalkmış, Yakışıklı beyefendinin önünden yürüyerek, Beahyun' un adasına gitmeye başlamıştı. Zaten dışarıda oldukları için etkinlik odaları iki adımdı.

Beş dakikalık bir yürüyüşün ardından, Beahyun' un odasına gelmişlerdi. Minho oradan ayrılıp, tekrar eski yerine döndü.

O daha geleli beş dakika olurken, o adamı tekrar gördü. Yanına geliyordu. Minho, elini hâlâ çorabı sıkıca tutan adamı göz hapsine aldı.

Kısasa Kısas |Minsung✓✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin