Gözlerimi araladığımda karanlık bastı gözlerimi. Rahat biryerde yatıyordum ve bulunduğum yer her neresiyse oldukça karanlıktı. Bu biraz da olsa rahatlatmıştı.
Gene o adamla olduğumu düşündüğüm an bir hışımla yerimde dikleştim. Bu hareket yaralarımın acımasına neden olmuştu.
Etrafımı yokladığımda bir hastane odasında olduğumu fark ettim. Yanımdaki komodinde bulunduğum hastanenin ismi yazıyordu.
Üzerime çevirdim bakışlarımı. Hastane kıyafetleriyleydim. Göğüslerimin üzerine ve karnıma kalp ritmimi izleyen birkaç cihaz takılmıştı. Ayrıca kolumda da serum vardı ve bileğimde de kırmızı renkte bir bileklik vardı. Bu da demekti ki kırmızı alandaydım ve bu iyi birşey değildi. Kesinlikle değildi.
Doğrulduğum için sızlayan sırtım ile birlikte tekrar yattım.
Dudağımda hissettiğim hisle bir elimi dudağıma attım. Hava veren maskeyi biraz kaldırıp elimle dudaklarımı yokladım. Elimi geri kaldırdığımda kanla karşılaşmıştım. Başımı yana doğru çevirdim hafifçe. Yatağım hep kan olmuştu. Geri maskeyi ağızıma taktım.
"Bırakın, lütfen göreyim onu..." diyen bir ses işittim odanın dışında.
"Giremezsin içeri! O uyuduğu sırada onunla temas edemezsin ve çağan, senin ona dokunacağına adım kadar eminim." Dedi başkasıda. Çağan iyi miydi?
"Bırakın, yalvarırımki onu bir göreyim... kabuslarla uyanıyorum günlerdir. Yalvarırımki onu göreyim. İçim rahat eder en azından." Dedi birisi ağlamaklı bir sesle. Anladığım kadarıyla çağandı bu.
"Beyefendi, lütf-" bir kadının sözünü kesen şey, çağanın odaya baskın yapıp ışıkları açmasıydı.
Beni görünce tuttuğu nefesini sesli bir şekilde verdi. Hafif güler gibi oldu gözlerimi açtığıma ama yanımdaki kanları ve dudağımdaki maskeyi görünce geri düştü yüzü. Gözündende bir damla yaş aktı.
Onun arkasında hemşireyi ve baranı gördüm. Hemşire şaşkınlıkla, baran ise umutla bakıyordu sanki.
"Ilgın..." dedi çağan elini kapı kolundan çekip. Sarsak bir adım attı bana doğru. "Ilgın!" Ardından bana doğru koştu ve hemen yan tarafımdaki sandalyeye oturup elimi avucunun içine aldı.
Ardından odaya hemşire ve baranda girdi.
"Ne zaman uyandınız?" Diye sordu hemşire şaşkınlıkla. Hemşirenin ilgisininde böylesi yani...
Tepkisizce yüzüne bakmakla yetindim. Bu kadını hiç gözüm tutmamıştı.
"Kanamanız mı oldu?" Diye sordu bu seferde. Gene bakmakla yetindim.
"Hastalığından..." dedi baran sessizce. Tam ayak ucuma oturmuş, dizimi tutuyordu.
"Ne zaman uyandınız?" Diye sordu tekrardan.
"Cevap vermiyor işte. Sıkıştırıp durma karımı." Dedi baran ters bir tepkiyle. Ardından bakışlarını bana çevirdi. Hafifçe tebessüm etti. Uzanıp şakağıma öpücük kondurdu.
"Çok dokunmayın," diye uyarıda bulundu hemşire. Yok, hiç gözüm tutmadı bunu.
"Bunsa bir sorun olduğunu sanmıyorum?" Dedi baran terslikle. Ardından tekrar öpücük kondurdu.
"Siz mi bileceksiniz, ben mi bileceğim, beyefendi?"
"Dayım bu hastanede prof. Doktor. Elbette bir bildiği vardır. Uyandıktan sonra dokunmamda hiçbir sorun olmadığını anlattı."
Tip tip bakmakla yetindi hemşire. Bu nasıl hemşire tam olarak? Böyle insanın gözü kör ola! Yani olmayada şimdi...
"Odadan çıkabilir misiniz?" Diye sordu çağan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPYA
Teen Fiction"onun kalbi durduğu için herkes ağlıyordu. ancak kimse bilmiyordu ki kalp tekrar atmaya başladığı için saatim ötüyordu..."