9. bölüm; yanlış ilaç etkileri

3.7K 218 97
                                    


bunu biliyordum. birşeyler döndüğünü biliyordum ama bu kadar beklemiyordum. polislerin bile haber alamadığıydı söz konusu. babama ne cevap verecektim bilmiyordum. belkide cevap vermemek en iyisiydi.

gözlerimin dolmasını engelliyordum derin derin nefesler alarak ve dizlerime parmaklarımla ritmik bir şekilde vurarak. bunu hep yapardım zaten. küçüklüğümden beridir sakin kalmak için yaptığım şeydi bu.

abimgili izlemeye başladım telefonumu kapatarak. abimi ilk defa bu kadar kötü görüyordum. bu canımı acıtıyordu.

bir süre daha öylece oturdum merdivenlerde. telefonumu cebime koydum ve başımı dizlerimin üzerine koydum. kötü hissediyordum. yanıma birinin oturduğunu hissettim ama kimin olduğuna bakamazdım çünkü başımı kaldırdığım an ağlayacağımı biliyordum. taktiğim bu sefer işe yaramamıştı.

rüzgar esti yan tarafımdan. burnuma çok tanıdık ve bir o kadarda güzel parfüm kokusu doldu. cidden, bu koku neden bu kadar tanıdıktı? neyin kokusuydu bu?

sonradan fark ettim. baranın kokusu olmalıydı. zevki güzeldi en azından.

saçımı çekti ama ben genede başımı kaldırmadım. dizime çizik attı bir nesneyle ama gene bakmadım. öylece ıslık çalıyordu.

ona bakmadan arkamı dönüp ayağa kalktım. merdivenlerden çıkarken bir anda durdum ayak bileğimden yakaladığı için.

hayır, baranı görmek istemiyordum. onu görmezden gelmek ve hayatımdan çıkarmak istiyordum.

ayak bileğimi elinden kurtarmaya çalıştım çekiştirerek ama bırakmadı.

"bırak," dedim en sonunda. sesim sandığımdan daha güçlü çıkmıştı.

"vay, küsüz herhalde?" dedi rahat sesiyle.

"küsebileceğim kadar değerli birisi değilsin benim için. boşa vakit harcayamam sana." ayak bileğimi bıraktığında içeri girdim.

elimi yüzümü yıkamak istiyordum ama şunu da biliyordum ki eğer tuvalete gidersem abime takıntılı olan birkaç ergen kız grubu beni aşağılamaktan başka birşey yapmayacaklardı. bu gün bir kişinin daha eteğini kesmek ve birini üzmek istemiyordum.

son kararı verip asansörle teras katına çıktım. asansörden dışarı adımımı attığım an soğuk esen bir rüzgar kapladı bedenimi. birkaç adım atarak okulun bahçesini gören tarafa vardım. belime kadar gelen kısa duvarın üzerine çıktım ve manzarayı izledim bir süre. ardından oturdum duvarın üzerine. birkaç adım daha gitsem direkt aşağı düşecektim. önümde hiçbir engel yoktu.

bağdaş kurdum ve öylece oturmaya başladım. telefonumu açtım bir kez daha. annemin yazmasını ümit ediyordum.

"neden? neden gizleniyorsun? ölmedin anne, ölmedin sen. ölemezsin! bizi bırakamazsın ki sen..." taktiğim işe yaramıyordu, ağlıyordum.

her göz yaşım aktığında siliyordum ama anında yenisi geliyordu.

anneme bir kez daha mesaj attım onu özlediğime dair. bakmayacaktı, biliyordum ama işte belkide özlemimi bu şekilde giderebilirdim.

okulumuz dağın tepesinde olduğu için tüm şehir neredeyse ayaklarımın altında kalıyordu.

bileğimdeki bilekliğe takıldı gözüm. annem biz küçükken abimle bana bileklikler örmüştü ve bunları hayatımız boyunca çıkarmamamızı istemişti. abiminki siyah ve maviydi, benimki de siyah ve lila.

bilekliği çıkarttım bileğimden. aşağı attım onu. bizi bırakıp gidemezdi, bizi terk edemezdi veya ölemezdi. annem bu kadar acımasız değildi. bizi düşünürdü. yani öyleydi.

KOPYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin