"ne yapıyorsun it?" dedim yüzüne tükürürcesine.bana gülerek bakıyordu. "senden intikamımı alacağım." dedi tekrar gülerek. ona alayla baktım. tam birşey diyecektim ki asla beklemediğim şeyler oldu.
özgürün dudakları dudaklarımdaydı.
ahh, iğrençti! ağızımı arap sabunu ile yıkamam, hatta ciflemem gerekiyordu.
bunu yaptığı an dizimi hızla yukarı kaldırdım. özgür inleyerek öne eğildiğinde de koşarak sınıfa girdim. ciddiyim, intikam anlayışı çok kötüydü. yani en azından benim yapacağım plana göre...
2 ders daha geçmişti. teneffüste ne borayı, ne de tuanayı görmüştüm. planıma devam etmeyi de unutmamıştım ama.
derste not yazmıştım ve notu tuananın çantasına atmıştım yakalanmadan.
not; 'yırtık kıyafetlerle dolaşmak istemiyorsan bir sonraki tenefüste depoya gel. kimse böyle kıyafetlerle gezmek istemez... tek başına, hiçbir arkadaşın olmadan gel. yüzümü göstermekten nefret ederim.'
tuana her ne kadar kurnaz olsa da konu kıyafet, makyaj ve saç olduğunda oldukça gerizekalı olabiliyordu. bunu çözmüştüm.
teneffüs için dakika sayıyordum. tam bu sırada zil çalmıştı ve hocadan onay aldıktan sonra çıktım.
yavaş ve şüphe çekmeyen adımlarla yangın merdivenine yöneldim. yangın merdiveninden 3 kat indim ve zemin kata geldim. etrafımı kolaçan ederek depolardan birine girdim. sabah depolardan birisine, yani şu an bulunduğum depoya evdeki siyah maskelerimden, siyah deri eldivenlerden ve okumu koymuştum. sanırım intikam için aklımı sıyırmıştım.eldivenleri ellerime giyindim ve maskeyi taktım. tuana beni her şekilde tanırdı ama ben genede takacaktım.
elime okumu aldığım gibi yavaş adımlarla ilerledim. tuana bana arkası dönük bir şekilde ileride bekliyordu. okumu eteğimin kemer kısmına taktım ve yavaş adımlarla yürümeye başladım. tuanayı köşeye sıkıştırmıştım.
arkasından ellerimle ağızını kapattım ve bir elimle de ellerini tuttum. onu, beni kelepçelediği depoya ilerletmeye başladım. kelepçeler hala buradaydı ve duvara sabitliydi. yerde kanlarım bile duruyordu.
tek kelime dahi etmeden ellerini kelepçelere soktum ve kelepçeleri kilitledim. yüzünü inceledim bir süre.
"pislik! bırak beni!" diye bağırdı. hayır, öyle bir niyetim yoktu.
güldüm haline bakıp. sanırım oyalanmadan işimi bitirmeliydim. istediğim kadar geç kalabilirdim, çünkü bu ders bedendi. 12-A ile ortak değildi bu seferki ders ama onlar basket antrenmanı yapacakları için her şekilde beraber olacaktık abimgille. basketbol kulübü ve 10-A dışına kimse dışarıda olmayacaktı bu ders ve diğer ders. rahattım.
eteğimin gizli cebinden makası çıkardım ve arkasına geçtim. tuananın tüm saçlarını tuttum ve kesmeye başladım uçlarından omuzlarına kadar. bana şimşeği duydurtmuştu, ölmesi gerekiyordu.
"yapma, yalvarırım yapma..." dedi ağlamaya başlarken. "senin sonun hiç iyi bitmeyecek!" diye bağırdı.
"bekliyorum." dedim bende saçlarını kesmeyi bitirerek. saçlarını üzerine attım makasla beraber. makası atabilirdim, yeni almıştım zaten ve eldiven sayesinde de parmak izim yoktu.
"seni tüm okula rezil edeceğim! seni mahvedeceğim!" diye bağırdı bu seferde.
bana yaptığı gibi yüzüne tokat attım.
"seni... seni aptal!" diye bağırdı kurtulmaya çalışırken. elimi arkaya attım ve okumu çıkardım. oku, yaya hizaladım ve tuananın sağ üst bacağını hedef aldım. kemiğinin kırılma olasılığı alt bacağına göre daha azdı ve hayati veya felç bırakacak bir tehlikesi olmadığı için üst bacağını vuracaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOPYA
Roman pour Adolescents"onun kalbi durduğu için herkes ağlıyordu. ancak kimse bilmiyordu ki kalp tekrar atmaya başladığı için saatim ötüyordu..."