Bir Kamp Kaçamağı

9 0 0
                                    

Lavin

Koyu kırmızı renginde ki ortanca el çantasına gereken son eşyayı da koyduktan sonra fermuarı kapatıp ellerimi derin bir nefes alarak saçlarımın arasına daldırdım. Şuan yatağın üzerinde önümde hazırlığı bitmiş çantayla oturuyordum. Nefes nefese kalmışken kendimi yatağın üzerine geri attım. Sabah uyandığım andan itibaren bu program için hazırlık yapıyordum ve şimdi sadece kapıdan çıkmam Çınarla apartmanda buluşmam gerekiyordu. 

Bu programı da Çınar hazırlamıştı zaten. Çünkü ikimizin de işleri son birkaç haftadır oldukça yoğun olduğundan telefon konuşmaları dışında pek birbirimize vakit ayıramamıştık. Biz sevgiliydik artık ve bu da sevgili olarak yapacağımız ilk kamp olacaktı. İçim kıpır kıpırken hem bir an önce Çınarla buluşmak istiyor hasreti sonlandırmak istiyordum hem de hazırlanma işini oldukça uzatmak Çınardan kaçmak istiyordum. Çünkü anlamını bilmediğim bir utanç hissi boy göstermişti. Utancım Çınar'a değildi. Onunla karşı karşıya gelirsem özlemden ve tutkudan dudaklarına yapışmayı isteyebilirdim. Bazen bazı durumlarda bu arzularıma engel olamıyordum. Ben kendi hislerimden utanıyordum.

Sıkıntıyla soluklanırken telefonumun sesi düşüncelerimi böldü. Olduğum yerde doğrulmadan telefonu elime alıp ekranda parlayan isme baktım. İyi insan lafının üzerine arar. Olduğum yerde heyecanla doğruldum.

"Efendim Çınar, ne oldu?" Evet verilebilecek en saçma tepkiyi vermiş oldum. Kesin beni aramasından rahatsız olduğumu düşünecek.

"Hazır mısın diye aradım. Benim işlerim bitti sen de kapıya çık holde buluşalım." 

"Tamamdır, ben de hazırdım zaten. Görüşürüz." 

"Görüşürüz."

Yataktan kalkıp üstüme başıma özen gösterdim ve telefonu cebime koyup yatağın üzerine bıraktığım el çantasını kulpundan kavradım. Çantayla odadan çıktıktan sonra kapıyı arkamdan kapattım ve mutfağın tezgahına bıraktığım piknik sepetine doğru ilerledim. Dün akşam kamp işini kararlaştırdığımızda marketten bir sürü şey sipariş etmiş ve gelen malzemelerle de piknik için aperatif yiyecekler hazırlamıştım. Sepeti de diğer elimle alıp kapıya doğru ilerledim.

Kapıyı açıp spor ayakkabılarımı giyerken Çınarın apartmanının bulunduğu kapıda açılmış oldu. Şimdiden kalbimin gürültülü atışının kulaklarıma dolduğunu hissedebiliyorum. Ayakkabıların arka kısmını tutup topuklarımı içine geçirirken göz ucuyla Çınarı izledim. Bugün yine çok yakışıklıydı. Pardon gerçi o her zaman öyle.

İzlendiğini fark edip kafasını benden tarafa çevirdiğinde ona öylece bakarken beni yakaladı ve birkaç saniye gözlerimin içine derin duygularla bakıp ardından o sıcak gülümsemesini bana sundu. "Günaydın sevgilim."

Gülümserken kısılan gözlerine bakarken yutkunup belli belirsiz bir sesle bende ona cevap verdim.

"Gü-günaydın." Neden bu kadar utangacım? Sözde onu gördüğümde üzerine atlamaktan bahseden ben şimdi iki kelimeyi bir araya getiremiyorum o bana bakarken. O hala bana beklentiyle bakarken zoraki gülümsemeye çalıştım ve kafamı yana çevirip göz kontağımızı bozdum. Onunla yakınlaşabilmek için zamana ihtiyacım vardı. Ayakkabılarımı giydikten sonra olduğum yerde doğrulup ayağa kalktım ve sırtımda hissettiğim bakışlarının altında evin içinde ki sepet ve el çantasını kavrayıp ayağımın yanına bırakıp kapıyı kilitledim. 

O sırada bana yaklaşan adım sesleri ve hemen yanımda kapıya yaslanan ellerle sert bir şekilde yutkundum. Şuan arkamdaydı ve ondan tarafa dönersem burun buruna gelecektik kesin. Kalbimin atışı daha da hızlanırken hala arkamda olan Çınara seslenmek için sesimin varlığına dair bir kırıntı aradım. Ve önümdeki kapıya bakan gözlerimi sabır dilercesine yumdum.

KUMPASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin