chapter 20 - canım sevgilim.

567 39 16
                                    

*dip not: Bu bölüm Kerem'in transfer haberleri öncesinden yazılmış son bölümdür. Bu yüzden şimdiden hepinizden özür dilerim.

Hikayenin gidişatında değişiklik yaşanırsa ana hikayeden tamamen kopacağı ve büyüsünü kaybedeceğini inandığımdan hikayenin finaline kadar Kerem Galatasaray'da devam edecektir.


Saçların ıslanır, ellerin bana bağlanır
Utanır söylemez, diz çöküp sana yalvarır
Dudakların bana nasıl da yakınken öyle
Bu rüyadan biri, biri beni uyandırır...

•••

Leyla'dan.

üç hafta sonrası,

Soğuk havada burnumu çekerken, ellerimi montumun ceplerine sıkı sıkıya soktum. İstanbul'un kışının sertliğini her hücremde hissediyordum; uzun bir günün ardından, stajın yorgunluğu omuzlarımı ağırlaştırmıştı.

Kapıdan içeri girdiğimde, üzerimdeki montu, atkıyı ve şapkayı aceleyle portmantoya astım. Ayaklarım sanki yer çekimine karşı koyamayacakmış gibi yavaşça üst kata, banyoya doğru sürüklendi.

Duşun sıcak suyu omuzlarımı yumuşattı, bedenimdeki tüm gerilimi aldı ama yorgunluğum öyle derindi ki, saçlarımı kurutmaya bile üşendim. Üzerime rahat bir şeyler geçirip salonun köşesindeki koltuğa kendimi bıraktım. Göz kapaklarım ağırlaştı, yorgunluktan bitkin düşen bedenim uykuya teslim oldu.

Ne kadar süre uyuduğumu bilmiyordum ama kapı zilinin arka arkaya çalması beni derin uykumdan zorla uyandırdı. Gözlerim yarı kapalı, battaniyeyi üzerimden atıp kapıya doğru ağır adımlarla yürüdüm. Kapıyı açar açmaz, karşımda Barış'ı gördüm. O her zamanki endişeli bakışları, beni görünce yerini bir parça yumuşamış bir ifadeye bıraktı.

"Sevgilim..." dedi, sesi hafif endişeliydi. "Uyandırdım mı seni?"

Gözlerim yorgunluktan hala tam açık değildi ama onun orada olması içimde büyük bir rahatlama yarattı. Son üç haftadır yoğun staj programım ve maçlar yüzünden görüşememiştik ve onu o kadar özlemiştim ki, bir an bile tereddüt etmeden kendimi onun güçlü kollarına bıraktım.

"Özledim seni," dedim, sesim yorgunluktan çatlamıştı.

Barış, beni sımsıkı sararken, "Ben de seni," diye fısıldadı. "Solgun görünüyorsun? Yemek yedin mi?"

"Yedim." Yalan söylemiştim, kısmen. "Bugün molada bir şeyler atıştırdım."

Barış içeriye geçip eşyalarını portmantoya bırakarak bana baktı, "Yememişsin. Çok solgun görünüyorsun, böyle devam edersen seni hastaneye götüreceğim."

"Peki anneciğim, söz veriyorum yemek yiyeceğim." Diye dalga geçtiğimde Barış iyice kaşlarını çatarak ciddi bir şekilde bana baktı.

"Barış tamam, ya. Şaka yapıyorum ama..." dedim salona geçerken.

"Hasta olucaksın Leyla! Zaten üç haftadır doğru düzgün görüşemiyoruz şimdi iyice aklım sende kalacak."

"Barış... Biliyorum, ama gün içinde o kadar çok yoruluyorum ki, dersler, staj, yaklaşan sınavlar..." diye kendimi savundum güçsüzce, "Sana da vakit ayıramıyorum."

"Gel..." dedi beni kucağına yatırırken, "Biraz yorgunluğunu alalım, sonra da yemek yenilecek!"

Barış, beni kucağına yatırdığında yorgunluğumun tüm ağırlığını daha da fazla hissettim. Başımdan geçen bu yoğun üç hafta, beni adeta tüketmişti. Gözlerim Barış'ın yüzüne bakarken kapanmaya başladı, "Barış..." diye fısıldadım, ama devamını getiremedim. Uyku, sözlerimi yarıda keserek beni içine çekti.

• bul beni, barış alper yılmaz.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin