chapter 26 - aşk.

500 48 14
                                    

*dip not: Hikayenin gidişatında değişiklik yaşanırsa ana hikayeden tamamen kopacağı ve büyüsünü kaybedeceğini inandığımdan hikayenin finaline kadar Kerem Galatasaray'da devam edecektir.

*dip not 2: bu bölümde okuyacağınız maç kısımları tamamen hayal ürünüdür.

•••

Barış'tan.
Galatasaray-Beşiktaş maçı,

Stadın atmosferi gerilimi yükseldikçe daha da ağırlaşıyordu. Tribünler, bir deniz gibi dalgalanıyordu; taraftarların çığlıkları, tezahüratları beynimde yankılanıyordu. Kalbim hızla atıyor, sahadaki her saniye içimdeki siniri körüklüyordu. Maçın ilk yarısında Beşiktaş defans oyuncusu bana sert bir faul yapmış ama hakem kart göstermeden oyunu devam ettirmişti. O an sakin kalmak zorunda kalmıştım, ama içimde patlamaya hazır bir öfke birikmişti.

"Aşkım," dedi Leyla, sesinde endişeyle karışık bir sakinleştirme çabası vardı. Yüzümü ellerinin arasına aldı ve gözlerimin içine bakarak devam etti, "Sakin ol, lütfen. Sakin."

Ama beni tutmak kolay değildi. Öfkeyle çenemi sıktım, dudaklarım titredi. "Bak hâlâ sırıtıyor piç!" dedim sahadaki Beşiktaş oyuncusuna bakarak. Adam gözümün içine bakarak küçümser bir gülümsemeyle yanından geçti. Beni bilerek provoke ediyordu. İçimdeki sinir daha da kabardı. "Ne bakıyorsun kardeşim? Ara bitsin, ben sikeceğim senin belanı!"

Pet şişeyi yere bıraktım, dişlerim sıkılmıştı. İlk yarı 2-2 bitmişti ve soyunma odasına dönerken o adamın gülüşü beynime kazınmıştı. Leyla'nın endişeli bakışları altında zar zor sakin kalıyordum. Nefes almak bile zorlaşmıştı.

"Nefret ediyorum şu adamlardan," diye mırıldandım. "Bir, Fenerbahçe, iki Beşiktaş... Bir de şu Immobile, elimde kalacak."

Leyla derin bir nefes alarak son bir çabayla bana döndü. "Barış, sakin kalmalısın. Sakin ol ve sadece topa odaklan sevgilim."

Haklıydı. Onun gözlerinde beni frenleyen bir şey vardı. Hem Leyla'ya olan sevgim hem de takımın bana ihtiyacı olduğu gerçeği beni durduruyordu. Sinirle ayağa kalktım, içimden sayarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

İkinci yarı için sahaya çıkarken aklım hâlâ ilk yarıda yaşananlardaydı. Ama bu maçı kazanmak zorundaydık. Tribünlerdeki tezahürat sesleri tekrar yükseldi, stadın havası daha da ağırlaştı. Top orta sahaya kondu ve hakemin düdüğü çaldı. Maç tekrar başladı.

İlk birkaç dakika boyunca tamamen topa odaklandım. Sadece top ve hareket eden ayaklar. Fakat rakip oyuncu her fırsatta beni rahatsız etmeye devam ediyordu. Sert müdahaleler, omuz atmalar... Hakem ise bunlara göz yumuyordu. Sinirlerim gerilmeye başlamıştı bile.

Derken, top bana geldi. Orta sahadan hızla ileriye doğru hareketlendim. Rakibimi geçip sol kanada doğru açıldım. İçeriye orta yapmak için pozisyon arıyordum. O an, Immobile hızla üzerime geldi. Bir omuz darbesiyle beni yere indirdi. Yine faul yoktu, hakem oyunu devam ettirdi.

Yerden kalkarken gözlerim onunla buluştu. Yine o küçümser gülümseme. Artık sabrım taşmıştı. "Sikeceğim böyle işi ya!" diye bağırdım. Onun üzerine yürümek üzereydim ki Leyla'nın sesi aklıma geldi. "Sadece topa odaklan..."

Derin bir nefes aldım, gözlerimi kısıp sinirimi bastırmaya çalıştım. Adamı bir kenara itip oyuna döndüm. Tam o sırada, Torriera topu kaptı ve bana doğru uzun bir pas gönderdi.

Yine hızla rakip sahaya doğru ilerledim. Bu sefer kimseyi düşünmeden sadece gole odaklandım. Ceza sahasına girerken topu kaleye doğru gönderdim ve... Gol!

• bul beni, barış alper yılmaz.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin