Yoldayken Azad'a döndüm. Çok sert davranıyordu. Her şeye herkese ve bunu neden yaptığını da anlayamıyordum. Bu yüzden sormaya karar verdim. Ama alttan alttan. İma ederek. Çünkü bende bile doğrudan soracak yürek yoktu.
"Azad bugün Mustafa bey ile tanıştım."
"Evet. Senin yeni şoförün bir yere gitmek istersen ya da dışarıdan bir şeye ihtiyacın olursa ona söyle."
"Teşekkür ederim. Ben başka bir şey söylicem aslında. Mustafa beye memnun olduğumu göstermek için elimi uzattım ama..."
"Ama?.."
"O bana elimi tutarsa elini kuracağını söyledi."
"Doğru söylemiş."
"Bugün elimi de çok sıkı tuttun."
"Canını acıtmak istemedim özür dilerim."
"Özür dile diye söylemedim. Hep böyle sert misindir?"
"..."Cevap vermedi. Arabanın içinde sessizlik hakimdi. Zaman kavramı benim için durdu. Sanki o cevap vermedikçe nefessiz kaldım. En sonunda kaşlarını serbest bırakıp derin bir nefes verdi.
"Ben sevdiklerimi incitmem, onlara kızmam Hira."
"Kardeşini incittin ama... O gün ne annen ne de daye tek kelime laf edemedi Azad. İnsanlar senden korkuyor."
"Korku iyidir. Onlarda benim tepkilerimi bildikleri için korkuyor. Asıl önemli olan soru sen de korkuyor musun?"Yutkundum. Korkuyordum. Hem de ölesiye. Ama ona bunu söylemeyecektim. Korkmadığımı söylesem de yalan söylerdim.
"Biraz..."
"Neden? Seni incitecek ne yaptım şu ana kadar?"
"Bazen, özellikle öfkelendiğinde bir anda çok sert davranıyorsun. Gözlerin kararıyor sanki."Arabayı sert bir fren yaparak durdurdu. Gözlerimin içine baktı. Bunu yaparken çok sakindi. Yüzümü avuçlarının içine aldı.
"Benden korkmana gerek yok Hira. Eğer bana yalan söylemiyorsan ya da arkamdan iş çevirmiyorsan benden korkmana gerek yok."
"Söyleyebilecek yalanım da arkandan çevirebilecek dolabım da yok."
"Bu yüzden sana karşı sakinliğimi bu kadar korumaya çalışıyorum. Bu yüzden sana başkasına göstermediğim toleransı gösteriyorum."
"Teşekkür ederim."
"Teşekkür etme. Hep böyle dürüst kal."
"Tamam."Kararsız bir şekilde dudaklarını alnıma dayayıp bir öpücük bıraktı. Geri çekilip arabayı çalıştırdı ve sürmeye devam etti. Şu an her zamankinden daha sakin ve konuşulabilir görünüyordu. O yüzden soru sormaya devam etmek istedim.
"Daha soru sorabilir miyim yoksa kotam doldu mu?"
"Sen istediğin kadar soru sorabilirsin."
"Kardeşini affedecek misin?"
"Sen affedebildin mi?"
"Aynı şey değil. Miran abime bir şey olmaz. Ama kız çocuğu başka Azad. Babanız da vefat etmiş. İşi gücü de yok. Kız çocuklarının bu coğrafyada maalesef ki arkalarında bir erkek yoksa kimsesizler. Onun senden başka kimsesi yok destek olabilecek."
"Orada rahat. Baran'la biraz konuştuk. İyiymiş."
"Sende onu merak ediyorsun işte."
"Benim onun cebine istediği zaman gelebilmesi ve kendini mahcup hissetmemesi için kart atmaktan başka bir şansım yok ona destek olmak için. Aynı Baran abinin yaptığı gibi."
"Biliyordun."
"Evet biliyordum. Bu yüzden ona hak verdim ve saygı duydum ama o bu şansı kaybetti Hira. Ben. Bu güne bu gün bir kere kardeşime kötü davranmadım her istediği bir şekilde oldu. Kaçıp gitmesini ona, kendime, abiliğime yakıştıramıyorum."
"Ve bunun töreyle ilgisi yok. Sen kardeşin sana güvenmediği için kırgınsın."
"Aynen öyle. Madem o beni ezdi bende onu eziyorum."
"Peki hayat birilerine bir şey ödetmek için çok kısa değil mi?"
"İnan bana hayat birileri için kara kara düşünüp kendini yıpratmak için çok kısa."Bir süre daha sessizce yolumuza devam ettik. En sonunda araba durduğunda emniyet kemerimi çıkarıp kapıyı açtım ve arabadan indim. Önümde sahaf tarzı eski bir kitapçı vardı. Hatta önünde plaklar bile vardı. Bende Azad'ı beklemeden hayranlıkla içeriye daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACILAR KONAĞI
Lãng mạnBir berdel hikayesi. On sekiz yaşındaki genç bir kızın abisinin hatası sonucunda kendini başka bir şehirde, başka bir evde bulması...