8.BÖLÜM

462 17 1
                                    

Azad'da arabadan indi. Ben nereye gideceğimi bilemezken Azad belime koyduğu eli ile beni yönlendirerek beni evin kapısına doğru itekledi. Kapıya gelince kapıyı azıcık itmesi ile kapı sanki sihirli sözcükleri duymuş gibi açıldı. Biz birlikte kapıdan geçerken ben avel avel evi incelemeye koyulmuştum. Ev klâsik bir dağ eviydi. Tek farkla. Oldukça şık döşenmişti. Belimden Azad'ın beni bir odaya iteklemesi ile bir odaya girdik. Şöminenin ateşlerinin har har yandığı, kocaman bir salona. Salonun ortasında bir masa ve iki adet sandalye vardı. Azad önden geçip sandalyeyi kendine doğru çekti. Ben şaşkın şaşkın bakarken gözleri ile "hadi geç" hareketi yaptı. Yavaşça çektiği sandalyeye oturdum. Ben oturduktan sonra karşımdaki sandalyeye oturup peçetesini açtı. Bende peçetemi açıp yemeğe başladım. Çok güzel bir mantar soteli et vardı. Mantarlarını ayıklayıp etlerini tabakta bıraktım.

"Neden etlerini yemiyorsun?"
"Her eti yiyemem. Rahatsız ediyor."
"Dene bence seveceksin."
"Gerek yok."

Bardağıma uzanıp suyumdan bir yudum aldım. O sırada Azad'ın kaşları mümkünmüş gibi daha da çatılıyordu.

"Neden bunu bana yapıyorsun?"
"Neyi?"
"Neyi olacak Hira? Seni yemeğe getiriyorum yüzüme bile bakmıyorsun. Yol boyunca sadece bana laf soktun. Haklısın. Bazı şeylere mecbur kaldın ama yinede ben bunu hak etmiyorum."

Daha konuşacaktı, tabi ben sözünü kesmeseydim.

"Sen neyin isyanını yapıyorsun Azad? Benden kaç yaş büyüksün? Ailemden kopardın beni. Kuma yaptın. Bende gençtim hayallerim vardı. Ya doğum günümdü benim. Ben pastamdan bir dilim bile yiyemedim."
"Ben seni kuma falan yapmadım."
"Tabi tabi."
"Benim tek eşim sensin."
"İğreniyorum senden. O yüzden mi beni dağbaşında bir eve getirdin?"
"Baş başa kalırız, daha rahat konuşuruz diye düşündüm."
"Baş başa. Sor bana bakayım baş başa kalmak istiyor muyum?"
"Hira sınırlarımı zorluyorsun."
"Ben hiçbir şey zorlamıyorum. Bana bulaşma Azad. Benden alabileceğin her şeyi aldın zaten. Seninle her baş başa kaldığımda benim ruhumu öldürüşün, bana dokunuşun aklıma geliyor. İğreniyorum."
"Bir daha dokunmam."
"İyi edersin. Git karının yanına yat."
"Neden anlamıyorsun? Başkası yok!"
"O yüzden mi bir imam nikahı kıydın sadece?"
"Başvuracaktım. Kimliğini istedim. Evde olabileceğini söyledin."
"Ne?"
"Kuma falan yok. Evet ben evliyim ama bir tek seninle."
"O gün öyle demedin ama ailemin yanında."
"Ailenin canını yakmak istedim. Kardeşim gitmişti anla beni de."
"Ben seni anlayamıyorum Azad."

Önümdeki peçetemi kaldırıp ayağa kalktım.

"Sana afiyet olsun. Ben doydum."
"Nereye?"
"Lavaboya."
"Yerini biliyor musun?"
"Bulurum."

Buralarda bir yerlerde tuvalet olmalıydı. Şöyle elimi yüzümü yıkayabileceğim bir yer. Lakin bütün kapılara baktıysam da bulamadım. Zaten bütün kapılar dediğim iki kapıydı. Mutfak ve çalışma odası gibi bir şey. Kendime sürekli sinirleniyordum. Bir tuvaleti bile bulmayı becerememiştim. Duvarlardan birine sırtımı dayayıp ağlamaya başladım. Yere oturup hıçkıra hıçkıra ağladım. O an başıma biri eğildi. Eğilen kişinin Azad olduğunu tahmin etmiştim.

"Gel, odaya çıkarayım seni."
"Dokunma bana."
"Söz veriyorum bundan sonra sana dokunmayacağım. Sadece gel."

Ona güvenmekten başka çarem yoktu. Kalkıp peşine takıldım. Beni önce bir odaya götürdü. Odanın içinde başka bir kapı açtı.

"Buradaki lavaboyu kullan. Akşam da burada kalırsın. Sabah gideriz."
"Sen?"
"Çalışma odasında kalacağım ben."

Kapıyı çarpıp gitti. Önce lavaboya girdim. Çekmecelerin birinde hiç kullanılmamış diş fırçasını bulup dişlerimi fırçaladım. Sonra giyinme odasına geçip Azad'ın eşofman altlarından birini giydim üstüme de bir tişört geçirdim. Aynada tişört zaten çok uzun olduğu için fazla duran eşofman altını çıkardım. O sırada kapı çaldı.

"Hira girebilir miyim?"
"Tabi."

İçeriye girdi önce bir lavaboya yöneldi. Yaklaşık on dakika sonra çıktı ve giyinme odasına girdi. Sonra yanıma geldi. Kaşları çatık bir şekilde elime bir anahtar koydu.

"Arkamdan kapıyı kitle. İyi geceler."

ACILAR KONAĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin