48.BÖLÜM

117 5 2
                                    

Kar taneleri ne güzel anlatıyor; Birbirine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu. (Mevlana Celaleddin Rumî)

MultiMedia: Ecrin

Hayatta çoğu zaman mutlu olmasını bilmiştim. Arkadaşlarımla zaman geçirir mutlu olurdum. Ailemle birlikteyken mutlu olurdum. Dizi izlerken mutlu olurdum. Okuduğum kitaplarda karakterler mutlu olunca mutlu olurdum. Hep dalgasını geçsekte ciddi anlamda sevgili mutluluğu aramamıştım. Çünkü belli kuralları olan bir ailem vardı ve ben de hep yaşımızın bu tip şeylere erken olduğunu düşünmüştüm. Bu yüzden ciddi ve katı bir şekilde sevgili olayına karşıydım. Eski okulumda kimse beni kâle almazken hoşlandığım, belki de öyle sandığım, bir çocuk vardı. Gelip de benimle birlikte olmasını beklememiştim, istememiştim de. Çünkü ben platonik sevmeyi severdim, düşünüyorum da eğer benimle sevgili olmayı teklif etse ona olan hayranlığım geçerdi ve kesinlikle kabul etmezdim.Şimdi Deniz bana sevgilim demişti. Evet, Deniz'le kısa sürede arkadaşlığın ilerisinde bir yakınlığımız olmuştu. Beni en savunmasız halimle görmüş, hiç tanımadığı halde destek olmuştu. Ona minnettardım, her zaman da öyle olacaktım. Ama kimse için kendi kurallarımdan taviz vermezdim.

"Ne sevgilisi Deniz?" diyerek sert bir sesle konuştum ve sarıldığı kollarından çıktım. Benden hoşlanıyor muydu? Tamam, bir abi gibi yaklaşmadığının hep farkındaydım ama hoşlanma düzeyine gelmiş miydi?

"Bak Mila," dedi yüzüme bakarak.

"Zaten ne olduğunu çok iyi anladın. Sen de istiyorsan uzatmanın ne anlamı var?"

"Deniz sana nasıl bir sinyal verdim bilmiyorum ama böyle bir şey istediğimi de nereden çıkardın? " dedim. Biraz şaşırdığı her halinden belliydi. Belki de üzülmüş, hatta bozulmuştu. Hadi ama! Şunun şurasında aşkından ölecek hali yoktu ya!

"Ben sanmıştım ki-"

"Ne sandın Deniz? Bana olan desteğin için sana minnetarım ama sana hiç o gözle bakmadım, öyle bir davranışta da bulunmadım ki ben." diyerek patladım. Aslında biraz sert çıkıştığımın farkındaydım. Ama dediğim gibi, kendimden taviz veremezdim, istemiyordum sevgili falan.

"Geçip de senden hoşlandığım için özür falan dilemeyeceğim. Tamam istemiyor olabilirsin, ama gerçek bu. Kabullensen iyi olur, herhangi bir seçim falan yapmanı da istemiyorum zaten. Sadece hoşlanıyorum, hepsi bu." dedi ve eliyle 'görüşürüz' tarzında bir hareket yaparak gitti. Of, çıkışıma kırılmıştı. Yumuşak bir şekilde de söyleyebilirdim ama bu ona umut vermekten başka bir şey yapmazdı. O yüzden pişman değildim. Beni alması için babamı bir yirmi dakika kadar beklemiştim. Hastane sıkıcıydı. Üstüne Deniz'le aramızda geçen saçma tartışma da olunca ister istemez canım da sıkılmıştı. Baya sıkıntılıydı yani.

"Kızım, gel hadi eve bırakayım seni." dedi babam kapıdan içeri şak diye dalarak. Nefes nefese kalmış bir hali vardı, acelesi olduğunu düşünerek hızla topladığım küçük el çantamı aldım ve peşinden ilerledim. Arabaya binmemle telefonumun çalması bir olmuştu.

"Mila, çıktın mı hastaneden? Deniz'le konuştum birazdan çıkacağını söylemişti. Sesi de berbat geliyordu. Tartıştınız mı siz?" diye hızlı hızlı konuştu. İster istemez kıkırdadım.

"Çıktım çıktım, bize gelsene bende sıkılıyordum zaten. Evde konuşuruz."

"Ha, peki. Anneme bir sorayım, haber veririm sana ben. Bir tanışamadınız gitti ama neyse hastanede olduğunu söylemiştim sorun çıkarmaz, sanmıyorum."

"Tamam, kapat hadi kapat." diye güldüm. Kısa sürede yakın olduğum bir diğer insandı Ecrin. Normalde arkadaşlık konusunda hep hızlı davranırdım. İnsanları tanımadan onlara güvenir, değer verirdim. Yine aynı şeyi yapmıştım, umarım bu sefer her şey yolunda giderdi. Tabi ben ve şu 'deli' saçması hastalığımla ne kadar yolunda olabilirse.

DALGAKIRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin