7.BÖLÜM

221 25 0
                                    

Hayaller melekler gibidir, kötülüğü uzakta tutarlar. (The power of love\Gabrielle Aplin)

Uyandığımda yine her şey beyazdı alışmıştım artık buna. Yatağım beyazdı, yatak örtümde öyle veya karşımdaki dolap.

Her şey o kadar beyazdı ki... Ben bile beyazlamaya başlamıştım burda. Adeta tüm renklerimi silmişti beyaz.

Bu hastane de öyle beni hayattan soyutluyordu. Yolda yürümeyi özlemiştim mesela. Yada deniz kıyısında oturup ayaklarımı suya sokmayı. Odadaki küçük pencere hayata açılan bir kapıydı bana göre. Küçük camdaki büyük manzaram. Günümün büyük çoğunluğunu o büyüleyici manzarayı izleyerek geçiriyorum zaten. Mavi köpüklü dalgaların kıyıya vuruşu. Berrak suyun kıyıdaki kayalar üzerinden akıp gidişi...

Odadaki beyazlığın aksine orda her renk vardı. Mavinin en koyu renginden yeşilin en açığına kadar... Her renk.

Bu odaya geldiğim günden beri ya tavanı izliyordum ya camı. Beyaz tavana bakınca arınıyor gibi hissediyordum. Siyah bir nokta olarak benimsediğim kişilikten uzaklaşıyordum. Camdan dışarı baktıkça hayata tutunuyordum. Kaybolduğum bu beyazlıkta biraz renkleniyordum. Asıl benliğimi bu camda buluyordum. Kimi zaman uçuşan yapraklardan biri oluyordum kimi zaman denizdeki tonlarca sudan bir damla. Fazla düşünmek beni yoruyordu. Bunu bildiğim halde düşünmekten uzak kalamıyordum. Düşündükçe yoruluyordum. O kadar yoruluyordum ki bazen nefes almak bile zor geliyordu.

Hemşirenin ne zaman bıraktığının farkında bile değildim ama ilaçlarım yine komidinin üstündeydi. Bütün ilaçlarım beyazdı... Biri dışında. İçmek istemedim. Sanki beni boğacaklardı. Elim alıp tek tek ufaladım. İlaçları sevmiyordum düşüncelerimi bulanıklaştırıyordu. Komidinin üstünde bir bardak su ve tek bir hap kalmıştı. Bu beyaz olmayan tek ilaçtı. Ufalamaya kıyamadım. Bardağa uzandım ve suyu yudumlamaya başladım. Suyla birlikte küçük mavi hapta gitmişti boğazımdan aşağı.Yapamazdım da zaten. Odadaki tek renkli şeyi ellerimle yok edemezdim. Neden içtim bilmiyorum. Belkide bu minik renkli şey bana da biraz renk katardı. İlacımı aldıktan sonra yine tavanı izlemeye başladım kafamı başka bir yöne çevirecek gücüm yoktu zaten. Belki gerçekten yorulmuştum, belki fazla düşünmekten belkide haptan dolayı. Hayatımda çok fazla belki vardı. Göz kapaklarım direnemiyordu daha fazla ,ben de direnmedim.

***

Huzurlu bir uykuydu bu sefer ne acılar vardı, ne kabuslar. Ve denizin o eşsiz kokusuyla açtım gözlerimi. O kadar güzel ve tanıdık bir kokuydu ki. Hayır, hayır cam felan açık değil.Bu O'nun kokusuydu. Kokusu eşsizdi. Sözleri eşsizdi. Ve O'da eşsizdi. Zaten ne O'nun gibi biri vardı ne de O. O'nun gibi birinin böyle bir dünyada yaşaması saçmalık olurdu.

O benim dünyamda yaşıyordu. O benim dünyama aitti. Gözlerine bakamıyordum daha çok bağlanmayım diye. Kimi zamansa her şeyden çok istiyordum bakmayı. Bakarsam hep bakmak isterim diye korkuyordum. O zaman bu odada kitli kalırdım.İyileşemezdim asla.

"Günaydın Mila."

Ben yine tavana dalmıştım. Belki üzülüyordu ama yapamazdım. Ona bağlanamazdım.

"Bu gün hiç dışarı baktın mı yağmur yağıyor. Şanslıysak gökkuşağını görebiliriz."

"Gökkuşağı mı?"

"Evet, gökkuşağı. Uzun zamandır çıkmıyordu."

Gözlerimi kapattım, hatırlayamıyordum. Lanet olsun hatırlayamıyordum. Anılarımda bile renklere yer yok muydu yani. Ne olduğunu biliyordum. Ama zihnimde hiç bir şekil oluşmuyordu.

"Bana gökkuşağını anlatır mısın?"

"Gökyüzünde oluşan eşsiz bir tablo düşün. Bir yay gibi. Veya bir uçtan öbür uca uzanan parlak bir köprü. 7 renk yan yana gelmiş ve parlıyor."

"İnsanlar neden bu kadar seviyor peki?"

"Kimilerine göre yunan tanrılarının kraliçesi olan Hera'nın, kimilerine göre İris'in görev başında olduğunu dünyaya indiğini simgeler."

"Peki sen, sen neden seviyorsun?"

"Mor renk asaleti simgeler ve ben asil olmayı seviyorum. Mavi sonsuzluk ve özgürlüktür. Ben özgür olmayı seviyorum. Yeşil doğa ve huzuru simgeler. Ben gökkuşağıma baktıkça huzur buluyorum. Sarı neşeyi temsil eder. Ben insanları mutlu etmeyi seviyorum. Turuncu güveni temsil eder. Ve ben güvenebilecek biri olmayı seviyorum. Kırmızı canlılık ve dinamizmi temsil eder ama ben kırmızıyı aşkı temsil ettiği için severim."

"Öyleyse ben gökkuşağını sevemem. Asil biri değilim. İnsanlar genelde deli olduğumu söyler. Özgür değilim ve mutlu sayılmam. Bana güvenen biri olduğunu sanmıyorum. Ve eminim kimse bana bakınca huzur bulmuyor."

"Emin olma Mila. Sende bazıları için huzur kaynağı olabilirsin."

"Ahh. Annem ve babamı kastediyorsan eğer çoktan beni unutmuşlardır."

"Hayır."

"Başka kim olabilir?"

"Zamanı gelince Mila. Öğreneceksin."

"Ama... şimdi"

"Şşt. Soru sorma sırası bende."

"Ama ben cevabımı almadım." Sesim cümlemin sonuna doğru fısıltıya döndü. O kadar kendinden emin konuşuyordu ki.

"Kırmızı. Az önce bahsetmediğin tek renk. Kırmızıyı sever misin?"

"Ben kırmızıyı da sevemem. Çünkü ben aşkı hiç tatmadım. Aşk..diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum." Başka bir şey demedi ve benimde söyleyecek cümlelerim tükenmişti. Yatağımın kenarında bir kıpırdanma hissettim. Yanıma oturmuştu. Bakışlarımı tavana doğru çevirdim. Onu görmek istemiyordum. Görürsem büyü bozulurdu.

"Sana bir masal anlatmamı ister misin?" Yorgundum. Çok fazla konuşmuştuk ve beynimde çok fazla düşünce vardı. Hayır demek istemiyordum, yine de başımı reddeder gibi salladım.

Konuşmadı o da. Zaten yeterince reddedilmişti. Konuşmasa da dinledim onu. Sessizliği bile çok şey anlatmaya yetiyordu. Ancak o bunun farkında değildi. Bir süre o sessizliği dinledi ben onun sessizliğinin anlattığı şeyleri.

Yavaşça başım yastığa düştü. O harika kokunun içinde uykuya kalmıştım, anlattıklarının sonunu duymadan..

DALGAKIRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin