12.BÖLÜM

179 20 0
                                    

Seni önemli bir insan olduğuna inandırdı ve gitti. Biliyorum, çünkü insanlar gider.

Sabah uyandığımda odamdaki hareketliliği farketmiştim. Birkaç tane hemşire odamı topluyor, eşyalarımı valize dolduruyordu. Evet, beklenen gün gelmişti. Yaklaşık 2 aylık tedavi sürecim başarıyla sonuçlanmış, kafamdaki seslerden, gözümün önüne gelen o silüetlerden kurtulmuştum.

Yatağımdan kalkıp üzerimi değiştirdim. Hemşireler işlerini halledip odadan çıkmadan önce doktorumun beş on dakikaya kadar geleceğini söylemişti. Bugün benim için ilginç olacaktı. Gözlerimi tavandan hiç ayırmadığım süre içerisinde, başta benimle ilgilenen başhemşirem Nursel'i ve diğer hemşireleri hiç görmemiştim.

Kapı tıklatılıp usulca açıldığında beyaz önlüklü, uzun boylu doktorum içeri girdi.

"Günaydın Mila. Bugün büyük gün."

Üzerine yapışan siyah tişörtü, koyu lacivert kot pantolonuyla doktor olduğunu anlamamız neredeyse imkansızdı. En azından beyaz önlüğü vardı ki onun doktor olduğunu ifşa ediyordu. Benden yaşça baya büyük olduğu belli olan doktoruma bu şekilde alıcı gözüyle baktığım için utanarak kendime kızdım.

"Evet, ne zaman taburcu oluyorum?"

"2 saate kadar işlemlerin tamamlanmış olur. O vakte kadar bana sormak istediğin şeyler var mı?"

"Evet. Ee, şey... Şimdi tamamen iyileştim mi ben?"

"Evet, ve bu baya bi hızlı oldu. Çok güçlü bir kızsın, çok çabuk atlattın."

"O gördüğüm hayaller de artık yok yani." Hüzünlü sesimi bastıramamışım ki doktorum hafiften şaşırmıştı.

"Aynen öyle. Bunun iyi bir şey olduğunu aklınan çıkarma. Bir daha seni rahatsız edemezler merak etme."

Üzerinde endişelenip bahsettiğim hayal tabiki de Deniz'di. Onu en son yaklaşık iki hafta önce harika bir sohbet yaptığımız zaman görmüştüm.

Şimdi neredeydi peki? Hastalığım geçtiği için bir daha göremeyeceğimi biliyordum. Ama bu iki hafta içinde veda etmeden, resmen terk edip gitmişti. Madem onu göremeyecektim gelip bi veda etseydi en azından.

Bakışlarımı bana soru sorarcasına bakan doktoruma çevirdim.

"Ama beni rahatsız etmiyordu ki. Biz... Onunla eğleniyorduk."

"Zihninin sana oyunlarıydı onlar Mila. Hatırlıyor musun bana bir kızdan bahsetmiştin? Aslında öyle bir kız bile yoktu. Sana onu gördüğümü söyledim çünkü tepkilerini, onu nasıl gördüğünü öğrenmem gerekti."

O kız hayal miydi? Oysa ben... Kafam karışmıştı. Türk filmlerindeki dramaya bile bağlayabilirdim şu an. Hayatım yalanmış be.

"Hem bu kadar üzülme, gerçek dünyaya dönüp gerçek dostluklar edinmelisin Mila."

İstemiyordum ki... Gerçek dünya zihnimden daha kötüydü. Hem insanlar beni sevmezdi... Oysa Deniz ve o kız beni sevmişti. Evren de sevmişti herhalde ama onu bir daha göremeyecektim. Deniz'i de. Hem ben daha onun yüzünü görecektim. Evet büyü bozulmasın diye bakmamıştım ama bir o kadar da merak ediyordum. Sesi, kokusu o kadar güzel olan bir şeyin görüntüsü ne kadar mükemmel olurdu kim bilir... Belki ukala olduğu kadar vardı. Yakışıklı mı değil mi onu bile göremeyecektim. Gerçi beni yakışıklılığı ilgilendirmez ki. Ben erkeklerle ilgilenmem, onlar da benimle. Yani bu saçma düşüncelere gerek yoktu. Zaten artık istesem de göremeyecektim. Bırakıp gitmişti çünkü, veda bile etmeden...

"Onları bir daha görme şansım var mı?"

"Zihninin oyunları onlar Mila. Bundan sonra onları görürsen bir gariplik var demektir. Sanmıyorum ama görme gibi bir durumun olursa mutlaka bana bildir tamam mı?"

Üzülmüştüm. Gitmişti işte. Belki en yakın arkadaşım diyebileceğim kişi maalesef gitmişti. Ama buna alışabilirdim. Hayatımda 2 aydan az bir süre yer etmiş bir şeyden kopmam zor olmazdı.

"Tamam. Öyle bir durum olursa hemen bildiririm."

"Güzel. Şimdi benim belgelerin için gidip imza atmam gerek. Birazdan ailen de gelir zaten. Kendine iyi bak." diyip odadan çıktı.

Öylece oturup beklerken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Nursel Hemşire gelip bana uzun uzun sarılmıştı. 40 yaşlarında çok tatlı bir bayandı. Yüzünden kocaman gülümsemesini hiç eksik etmiyordu. Kahverengi saçları upuzundu. Beni şapur şupur öpüp çok özleyeceğini söyleyip durmuştu. Ben de özleyecektim, benim üzerimde çok emeği vardı sonuçta. Ona sonsuz teşekkürlerimi ettikten sonra, son bir kez sarılıp gitmişti. Aradan çok zaman geçmeden annem ve babam gelmişti.

"Gel bakalım evimizin prensesi. Amcanlar, halanlar, kuzenlerin evde. Hepsi seni bekliyor, çok özlemişler kızım seni." dedi babam. Heyecanı yüzünden okunuyordu. Annem de ufak bir tebessümle yanıma gelerek beni kolları altına aldı. Kulağıma eğilerek "Çok özledik seni kızım." diye fısıldadı. Gözleri dolmuştu yine. Ona içten bir gülümseme yolladım. Hala iki hafta önce bana haber vermeden tatile gittikleri için pişmandı. Ben bıkıp binlerce kez önemli olmadığını söylesemde, onlar milyonlarca kez özür dilemişti. Ama hala pişmanlık duyuyorlardı.

Ortamdaki gerginliği dağıtmak amaçlı ikisinin eline valizlerimi tutuşturup gülümsedim.

"Hadi evimize gidelim!"

***

Eve geldiğimizde büyük bir curcunayla karşılaşmıştım. Amcamlar, halamlar, ordan oraya koşan küçük kuzenlerim... Hepsi beni bekliyordu ve ben eve adımımı atar atmaz hep bir ağızdan "Hoşgeldin Mila!" diye bağırmışlardı.

İnanamamıştım ama Banu ve Bade'de buradaydı. Kuzenim oldukları için amcamın zoruyla gelmişlerdi anlaşılan. Ama şaşırmamıştım ki ikisi de koltukta oturup somurtuyordu. Oldum olası ilgi odağı olmaktan nefret etmiştim, aksine onlarda bayılıyorlardı. Somurtmalarının tek sebebi de herkesin benimle ilgilenmesiydi. Veya benim hastaneden kurtulmuş olmam.

Bütün akrabalara tek tek sarıldıktan sonra koca bir aile yemeği yedik. Herkes oturup çaylarını içerken sohbet benim okulumdan açılmıştı.

"Şanslısın Mila. Taburcu olman sömestr tatiline denk geldi. Geri kaldığın dersleri de halledersin artık. Okulunda ki arkadaşların da ne özlemiştir seni." demişti halam.

Okulumdaki arkadaşlarım? Beni? Özlemek? Şaka mı bu?!?!

Konunun açılmasından faydalanarak anneme ve babama döndüm.

"Anne, baba. Bende sizle bu konuyı konuşmak istiyordum." İkisi de birbirine soru sorar gibi bakış attıktan sonra bana döndüler.

"Ben okulumu değiştirmek istiyorum."

"Desene okuldan bir ezik eksilecek." dedi Bade Banu'ya. İkisi kıkırdarken onlara dönüp pis bir bakış atmıştım. Amcamda duymuş olacak ki boğazını temizleyerek kızlarına baktı. O öyle bir bakıştı ki ikisi de iyice koltuğa sinmişti.

Onlara dikkatlice baktığımda ikiside normal bir akraba ziyaretine değil de, partiye gelmiş gibiydi. Bade'nin beline kadar inen uzun sarı saçlarının yanı sıra Banu'nun omzunda biten simsiyah saçları özenle düzleştirilmişti. Düşüncelerimi babamın sesi bölmüştü.

"Emin misin? Sonuçta kurulu bir düzenin vardı."

"Evet baba eminim. Hem yeni bir hayata başladım sayılır. Yeni bir ortam, yeni arkadaşlar falan. Fena olmaz ha?" diye umutla bakarak konuştum.

Bir an düşündü. Okulum eğitim olarak olabildiğince iyiydi. Bu yüzden istemeyebilirdi belki. Okul zamanı ne yaşadığımı iyi biliyordu sonuçta. Gülümsemesi yüzüne yayıldığında bende gülümsedim. Bu onay oluyordu sanırım.

"Pekala, hafta sonu okulları yakından bi araştıralım bakalım."

Bir kez daha teşekkür edercesine gülümsedim. Sohbet koyulaştığında zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık. Saat baya geç olmuştu ki herkes evine dağılmıştı.

Günün yorgunluğunu üzerimdeyken, uyku da bastırmıştı. Anne ve babama iyi geceler dileyerek odama çıktım. Her şey aynı bıraktığım gibiydi.

Yatağıma uzanıp tavana baktığımda aklıma Deniz geldi. Bitmişti her şey. Başlamadan bitmişti. Bir daha göremeyecektim belki de...

DALGAKIRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin