43.BÖLÜM

100 5 0
                                    

Ve mutluluk bir kibrit çöpü. Artık ne kadar yanarsa. (Edip Cansever)

MultiMedia: Duygu ve Arda

Hayat, öyle değişik ve tanımlanamayacak bir şeydi ki, ne bileyim tarif bile edilemiyordu işte. Siz daha neyin ne olduğunu anlamadan ya mutlu oluyordunuz, ya da mutsuz. Mutluysanız aynı zamanda şanslıydınız da. Mutluysanız normal oluyordunuz. Normal bir sevgiliniz, normal bir aileniz, normal arkadaş çevreniz, normal yaşantınız. Hayatınızdaki ufak tefek sıkıntılar sizi zorlamıyordu, mutluluğu öyle benimsemiş oluyordunuz ki, o sıkıntılar size batmıyor 'bunu da hallederiz, benden önemlisi mi var?' dedirtiyordu. Yani öyle olmalıydı.

Benim bu şekilde geçirdiğim sanırım dünyadaki ilk 13 yılımdı. Şu an 17 yaşında olduğumu ele alırsak 4 yıldır, mutsuzluk ve umutsuzlukla uğraşıyordum. Ortaokulumun ilk yılları herşey gayet normaldi. En azından öyle sanıyordum. Yeni bir okula başlamışsınız, yeni arkadaşlar edinmişsiniz. İlkinde herkes sizinle canımlı cicimli, daha sonra yavaş yavaş gruplaşmalar, bir bakıyordunuz ki sizde o gruplaşanlar içerisindesiniz.Tek kişilik grubunuzla.

Benim de öyle olmuştu işte. İlkinde çok güzel saçma arkadaşlarım olmuştu. Bana gereksiz gereksiz sır anlatıp, sen benim sırdaşımsın, yok biz çok iyi dostuz, bizi kimse ayıramaz falan diyorlardı. Ve bende o zamanlar saf ve elimden geldiğince normaldim. Aylar, günler geçtikçe yalnızken sesler duymaya başlamıştım. Ve bu sesler ilk başta beni korkutsa da daha sonra alışmış ve onları benimsemiştim. Beni sonsuza dek bırakmayacak olan arkadaşlarıma bundan bahsettiğimde önce hepsi gülmüş, daha sonra okula yaymış, üstüne yetmemiş adımı deliye çıkarmışlardı.

Ki ben deli falan değildim.

Neyse ki son senem ve lise hayatım için belirleyici sınav yaklaştığı için elimden geldiğince umursamamış ve o tek kişilik grubumda kendi önüme bakmıştım. Okulda benden habersiz çıkan dedikodularım, arkamdan söylenenler, ezikleyici şakalar, birilerinin size bakıp bakıp gülmesi her ne kadar siz umursamaz olursanız olun, alışıldık bir şey değildi.Sonuç olarak sınavım hedeflediğim gibi iyi değildi. Ben gerçekten inek bir öğrenciydim. Ama sosyal hayat için o zamanlar küçük olsamda, şartlar yettiğince aktif biriydim aynı zamanda. Aileme de sınavımın neden böyle olduğu konusunda açıklama yapma gereği hissetmiştim. Ve o zaman bana göre hayatımın ikinci büyük yanlışını yapmıştım. Birincisi tabi ki beni asla bırakmayacak arkadaşlarıma farklı sesler duyduğumu anlatmaktı.

Klasik aile toplanma günlerimizden birindeyken, ortamı samimi hissetmiş bir anda anlatmıştım neler olduğunu, neler yaşadığımı, okuldakilerin bana karşı tutumlarını... Ailedeki herkes ilk önce şok geçirmiş olsa da -pardon sevgili kuzenlerim hariç- anlayışla karşılayıp, bunların gelip geçici şeyler olduğundan bahsetmiş ve konuyu kapamışlardı.

İlk gittiğim lise aynı zamanda kuzenlerimin de olduğu liseydi, özel kolejdi, ve bu sefer gerçekten kendime güveniyordum. Evet sınavım çok iyi değildi ama öyle kazanamayacak kadar kötü de değildi. Makul bir bursla annemgil kaydımı yaptırmışlardı, zaten maddi durumumuz da fena değildi, bu yüzden sorun edilmemişti.

Okulun ilk günü çok sevgili kuzenlerim benim o aile gecesinde bütün anlattıklarımı, o yepyeni, daha ismini bile bilmeden canciğer oldukları arkadaşlarına anlatmışlardı. Evet evet, daha ilk günden bütün foyam ortaya dökülmüş tekrardan adım deli olarak anılmaya başlamıştı. İsmimi bilmeyen deli diye sesleniyordu, ismimi bilen deli Mila diye. Lükse bakın siz. O okulda geçen bütün günlerim zehir gibiydi. Ortaokuldan daha kötü, esprilere, alaylara maruz kalıyordum. Çünkü bu sefer ortam liseydi, ve herkes, yemin ederim abartısız herkes zengin züppenin tekiydi. Benimle özel olarak ilgilenen, baş züppe Alev denilen kızdı. Biliyorsunuz beni o kadar severdi ki(!) şimdi de peşimden gelmişti, ne büyük incelik!

DALGAKIRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin