SESSİZ ANLAŞMAK

69 10 5
                                    



Otuzuncu bölüm






Süreyya ekmek dolabından iki ekmek koydu torbaya. Dalgın dalgın bakkaldan içeriye girince, tezgahın altından bir "tak" sesi duyuldu. Bakkal Asım yine vurmuştu kafasını. Acıyan yeri ovalayarak eğildiği yerden kalktı. Yüzünde acıyla karışık bir gülümseme vardı.

"Uyh.. Süreyya kızım hoşgeldin. Vurduk yine saksıyı gördün mü? Bir gün çatlatacağız ama ne zaman..."

Süreyya minnetle gülümsedi.

" Hoşbuldum Asım abi. Allasen ne var şu tezgahın altında çok merak ediyorum. Ne zaman gelsem vuruyorsun oraya başını. Sen bize lazımsın dikkat et gözünü seveyim."

Biliyordu aslında sebebi hikmetini ama yine de soruyordu. Sırf yüzü gülsün diye yapıyordu bunu. Solgunluğunu, durgunluğunu görüyor, kıyamıyordu. Kendince böyle bir yol bulmuştu.

Biraz çekingen;

" Eh yaşlılık işte kızım ne yaparsın. Allah sıhhat versin, gerisi mühim değil. Her şey geçiyor..."

" Haklısın asım abi, haklısın..."

Derin bir iç çekti Süreyya. Doğru söylüyordu, ölümden gayrı dermansız dert olmazdı,biliyordu. Fakat bunu bir de yüreğine anlatabilseydi keşke... Bir an bir sessizlik olunca Bakkal asım aceleyle;

" İki ekmek mi vardı senin?" Dedi. Süreyya'nın benzi atmıştı çünkü yine ve Bakkal Asım, söylediğine pişman olmuştu.

" Evet asım abi, iki ekmek."

Parayı verip çıktı dışarıya.

Bu kadar kısa sürede, bu denli sevildiğini görmek içini buruyordu. Haftalardır etrafta ruh gibi dolandığından, bütün mahalleli seferber olmuş gibi güldürmeye, neşelendirmeye çalışıyordu onu. O da gülmek, eskisi gibi mutlu olmak istiyordu elbet... Tıpkı çocukluğundaki gibi...

Ne güzeldi o zamanlar... Bilmezdi sevda yarasını, gurbet hasretliğini... Sadece okulu düşünür, oyunda yorulur, yorulunca da annesinin dizlerinde uyurdu. Babasının gölgesinde kimseden korkmaz dimdik dururdu.

Bir an gözü, vitrin camındaki yansımasına takıldı. Sekiz yaşındaki Süreyya'yı gördü gibi oldu. Gülümsüyordu, saçından bir tutam bukleyi minik parmağına dolamış, salınıyordu. Sonra kayboldu birden. Yorgun yüzüyle bakışıyordu şimdi. Gözleri doldu,taştı.

Gizli gizli ceketinin koluna sildi gözyaşlarını. Kimse var mı diye de etrafı kolaçan etti. Sokağın başında önlüklü çocukları görünce adımlarını hızlandırdı. Bir an önce eve atmak istedi kendini. Kimsenin onu böyle görmesini istemiyordu. Apartmana girince duvara yaslanıp yere çöktü. Yine nefesleri hızlanıp kalbi gümbür gümbür çarpınca bayılacağından korktu.

Biraz dinlendikten sonra yavaşça yerinden doğrulup merdivenlere yöneldi. Dairelerden birinin kapısı açıkdı aniden. Adile Hanım, 70'li yaşlarında, ufak boylu tonton bir hanımdı. Bu hayatta düşkün olduğu iki şey vardı. Biri süspüs diğeri de dedikodu.

Kafasında bigudilere, üzerinde çiçekli sabahlığıyla çıktı kapıya. Süreyya duruşunu dikleştirdi derhal. Diline düşmüştü zaten, daha fazla malzeme vermek istemiyordu.

"Günaydın Süreyya kızım. Hayırdır bu saate?"

Süreyya elindeki ekmek poşetini kaldırıp salladı.

" Sana da günaydın Adile teyze. Bakkala kadar çıkmıştım da. Sen... bir yere mi gidiyordun?"

Adile hanım çaktırmamaya çalışarak şöyle bir sağına soluna baktı. Sonunda bahanesini bulunca da;

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 20 hours ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SÜREYYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin