4.Bölüm

2.2K 172 32
                                    

Hikayeni yazmaya başla

Kulağıma gelen kelimeler hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. İçimdeki fırtınayı dindirebilecek güçte bir parçaydı, insana acıyı hatırlatan. Işığın azalınca gün ışığını ararsın, karanlığını yeterince aydınlatan bir ışığın varsa bir başkasına ihtiyaç duymazsın. Bazen bir camın arkasından bakarsın bazende benim şu anda yaptığım gibi denize bakarsın, umur edersin. Kalbinin rotasını bulmasına , sığınacak bir limanın olmasına umut edersin. 

Bulmak zordur , aşk öyle kolay gelmez ama öyle kolay gider ki, yaşadıklarının bir rüyadan ibaret olduğunu sanırsın. Yaşarken güzel olan şeyler kaybedince bir hiç olur, tıpkı rüya gibi yaşadığın bir aşkın kabusa dönmesi gibi.

Passenger'ın da dediği gibi,
Evini özlersen yoldan bile nefret edersin...

Aklım yine karıştı düşüncelerime , ezilebilir mi hiç bir insan kendi düşüncelerinde?

Kendimi hep dalga yerine koymuşumdur , aldığı en ufak darbede şekillenebilen, buna rağmen adından ödün vermeyen dalgalar... Ama insan toprak gibi olmalı, yeri geldiğinde denize yaptığı gibi üzerinde tonlarca su taşıyabilmeli yeri geldiğinde tek damlada ıslanabilmeli ya da sert olmalı, aldığı her darbede sertleşmeli ve kendine muhtaç bırakmalı...

Her insanın ihtiyacı bir avuç toprak değil midir?
Hepimiz ona muhtaç kalmayacak mıydık bir gün? O zaman ne diye daha fazlasını istiyorduk? Neden doymuyorduk?

Zaten bizim olan toprak için neden savaşıyorduk?

Soğuyan havada nefes alış verişim gözlerimin önüne bir sis bulutu oluşturuyordu. Soğuğun perçinlediği bedenim, ufak bir titremeyle kendine gelirken yanımdaki boşluğu dolduran bedene kaydı tüm dikkatim, sonrasında burnuma dolan tanıdık kokuyla gözlerimde düşüncelerime eşlik etti. Yanımda oturan çocuk metrobüsteki çocuktu. Aklımı gün boyu meşgul eden , kokusuyla beni hiç bilmediğim diyarlara sürükleyen çocuktu. Şimdi yanımda oturmuş denizi izliyordu.

Onu ikinci görüşümdü bu ve hiç tanımadığım birini böyle seyretmemeliydim ama kendime engel olamıyordum. Üzerine sabitlenen bakışlarımı fark etmiş olacak ki başını hafif çevirip gözlerime baktı. İlk gördüğüm anda ki gibi karanlıktı gözleri. Kararan havaya hakimliğini ilan eden ayın ışığında hafif bir pırıltı yansıyordu gözlerine ama bu bile yeterli olmuyordu bir girdaba benzeyen gözlerinde kaybolmama, tutmuyordu kimse bedenimi zorlamıyordu da o gözlere bakmaya ama elimde değildi, engel olamıyordum. Bakışlarındaki yoğunluk titreyen bedenimi bir buz kütlesi haline getirmiş, beni öylece bırakmıştı.

Biraz olsun kendime gelebilmek için bakışlarımı yüzünde dolaştırdım. Keskin yüz hatlarını saran kavisli burnu, gözlerinin girdabını sarıp sarmalayan gür kirpikleri ve yumuşak görünen düz dudakları...

Baktığım yerin farkına varır varmaz gerisin geri yerime sindim. İçimde anlamlandıramadığım bir fırtına başlamış ve ben yerini şaşıran benliğimi hizaya sokmaya çalışırken üzerimdeki milim kımıldamayan bakışlar buna yardımcı olmamakta kararlıydı.

Yanan sahil lambalarıyla denizin üzerine örterek kaybolduğu gölge yarı yarıya çekilmiş ve bana doyumluk bir manzara sunmaya başlamıştı. Gerçi yanımdaki manzarada doyumluk bir manzaraydı ama şu an için bakamazdım çünkü bakışları hala üzerimdeydi. Utanmadan, çekinmeden beni inceliyordu ama tuhaf olan kısım bu değildi. Tuhaf olan kısım benim bundan inanılmaz bir zevk alıyor olmamdı. Nedense onun bakışları içime tarifini bilmediğim bir his yaşatıyordu ve bu mükemmel bir duyguydu.

Sanki aitlik duygusu gibiydi. Bu yaşıma kadar sığınmam gereken bir duyguydu ama bir türlü bulamadığım, sahip olamadığım bir duygu.Aldığı derin nefesle şişen göğsü beni daldığım düşüncelerden uyandırırken gözlerim istem dışı gözleriyle buluştu. Bütün renkler tarafından dışlanmış gibiydi bakışları, sanki gök kuşağına alınmayan ama yokluğunda yerini alan siyah gibi. Siyah en asil renktir aslında açığa çıkmak için bir gerekçeye ihtiyaç duymaz. Gökkuşağı bile yağmurdan sonra gelir ama siyah her daim seninledir.

ZİRVE ( K. 1 )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin