26.Bölüm

553 49 12
                                    

' Bana emir veremezsin! Bana hesap soramazsın! Sen kim olduğunu unutabilirsin ama ben unutmam ve unutturmam İris! Yerini bil! Sen hiç kimsesin! '

Boğazımdaki elini bıraktıktan sonra öksürüklerle boğuşurken o son cümlesini de söyleyip içeriye geçti ve beni yıkık bir şekilde bıraktı.

' Ve öyle de kalacaksın! '

Oysa ben neler düşünmüştüm.

İyi ikili olabilirdik. Sonuçta ortak bir ortam oluşmuştu.

Ah!

Kimi kandırıyorum ki?

Tırnaklarımı avuçlarıma batırıp, hızla içeriye geçtim. Onu, mutfakta fırının başında tepsiyi çıkarırken yakaladığımda tek nefeste ' buradan gitmek istiyorum ' dedim. Ama o, sanki beni duymamış gibi dolaptan bir tabak alıp, yemekle doldurdu ve çoktan çatalını, suyunu, ekmeğini koyduğu tezgâha oturup yemeğe başladı.

Nefesimi sinirle verdikten sonra sakin bir ses tonuyla ' buradan hemen gitmek istiyorum ' dedim.

Başını kaldırmadan ' yemeğini ye ' dediğinde yeteri kadar sakin kaldığıma karar verip ellerimi tezgâha sertçe dayayıp ' az önce boğazıma yapıştın ve ben artık seninle aynı yerde kalmak istemiyorum Agâh ' dedim. Burnumdan soluyordum ve artık ne olacaksa umurumda değildi.

Kafasını aheste bir şekilde kaldırdıktan sonra ' isteklerin umurumda değil İris, yarın sabah döneceğiz ve bil diye söylüyorum şimdi çıksan sabaha kadar ana yola ulaşamazsın o yüzden otur ve yemeğini ye ' dedi.

' Gerekirse üç gece sürsün, en azından sana tahammül etmem gerekmez '

Yemeğine devam edince iyice sinirlendim ve bu durumun panik atağa yol açacağının farkında olarak gerisin geri araya geçip eşyalarımı aldım ve çıktım.

Kapıyı çarpmadan çıktım çünkü tam o kapı önünde sarsıldım.

Adımlarıma her ihtimale karşı canlılık verip, toprak yolda ilerlemeye başladım. Hava kararmaya başlamıştı ama bu zerre umurumda değildi. Başıma bir şey gelebilirdi ama bu da umurumda değildi. Ve emindim ki onunda umurunda değildi.

Bir sebeple bana katlandığını dile getirmişti ya da öyle düşünmemi istiyordu. Nereye kadar bildiğini ve neyi istediğini anlamıyordum. Güç gösterisine karşı gösterebileceği bir kukla mı görüyordu beni? Ama neden? Ben ne yaptım ki ona? Zaten çok karmaşık haldeydik bir de kördüğüme dönmemizle hangi sonuca varmalıydım?

Adımlarım toprak zemine baskı uygularken, tırnaklarım da avuç içlerime baskı uyguluyordu. Canımı acıtıp, ruhumdaki daralmayı bitirmeye çalışıyordum çünkü içim öyle öfke dolmuştu ki, bu durum panik atağımı tetikleyecekti ve olası bir panik atakta ihtiyacım olan şey yanımda yoktu. Sıkıtıyla bir anlık duraksadım. Arkama bakmak istiyordum ama gelmediğini hissedebiliyordum ve bu çok garipti. Yakınlarımda olduğu zaman, içim titriyor ve bana onun yakınlarımda olduğunu anlatıyordu. Ona aşık değildim! Değildim değil mi? Çünkü Mert

İle olduğum zamanlarda duygularım daha yoğun oluyordu ve Agâh ile o dereceye ulaşmamıştım. Daha doğrusu, dereceyle sınırlamamıştım. Uflayarak yürümeye devam ettim. Etrafta ölüm sessizliği vardı. Ürkütücüydü. Ama yabancısı olduğum bir şey değildi.

Yalan söylemeseydim Yağızı arar beni almasını söylerdim o gelene kadar da yürümeye devam ederdim. Ama işte yalan söylemiştim. Yalan kötü bir şeydir İris! Böyle öğrenmeseydim keşke diye içimden geçirirken, karşı yoldan gelen kişiyle kaşlarım çatıldı.

Bunun burada ne işi vardı?

Beni henüz fark etmediğinden yüzündeki telaşlı ifadeyi görmüştüm. Sanki bir şey arıyordu ve sanırım aradığı şey bendim. Çünkü bakışlarımız kesiştiğinde, rahat bir nefes vermiş ve bu da omuzlarını düşürmesine sebep olmuştu. Bunu ya endişemiz son bulduğunda ya da çıkış yolu bulamadığımızda yapardık. Çünkü ya rahatlardık ya da sıkılırdık. Adımlarımız karşılıklı olarak durunca, ses tonundan bilinmezi oynayacağımızı anlamıştım. Aptal olma zamanı İris.

ZİRVE ( K. 1 )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin