BÖLÜM 6: Katliam

94 24 0
                                    

Kendisini ıspatlamak adına yollara düşen Helios babasının durumundan habersiz heyecan içerisinde Ursa'nın ordusuyla bilinmezliğe doğru gidiyordu. Sabah olduğunda Ursa ordusuna sesleniyordu.

- Az yolumuz kaldı. Herkes dikkatli olsun ve çıktığımız bu yolda inancınızı asla kaybetmeyin. Ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz fakat her şeyin üstesinden gelebileceğimizi biliyoruz. Ben sizlere inanıyorum sizlerde bana inanın ve güvenin.

Helios at arabasının arkasında Ursa her konuştuğunda daha da bir cesaretleniyordu. Ne ile karşılaşacakları belli değildi fakat gitmeleri gerekiyordu. Sonunda yıkılan köylerin bir tanesine gelmişlerdi. Gelen haber doğruydu köyü yakıp yıkmışlardı köyden eser yoktu. Ursa ordusuna seslenip köyde arama yapmalarını istedi. Herhangi bir ipucu bile yeterliydi Ursa için. Herkes yıkılan harabe olan köyde arama yapmaya başlamıştı fakat arama yaparken bu yapılan vahşetin korkusu insanların yüzünde acı bir ifade şeklini almıştı.

Helios yapılan bu vahşeti merak ettiğinden dolayı saklandığı yerden çıkmıştı. Baktığında gözlerine inanamıyordu. Yıkık duvarlar ve yanmış cesetler bir çocuk için bunlar kötü şeylerdi. Ursa Helios'u görünce şaşırmıştı. Birden incelediği duvar parçasını bırakıp Helios'un yanına koşar adımlarla gitti. Helios'u sallayarak;

- Senin burada ne işin var Helios. Burada olmaman gerekiyordu. Ben ne diyeceğim şimdi babana.

Helios ise gördüklerinin şaşkınlığı içerisinde hiç tepki vermiyordu. Arles'e nasıl hesap vereceğini düşünen Ursa bir anda at sesiyle irkildi. Gelen Arles'in atıydı. Helios babasının atını tanımıştı ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Durumu anlayan Ursa hemen ıslığını çalıp atını çağırdı ve Helios'u da yanına alıp köyden ayrıldı. Arles'in oğlu için yola düştüğünü fark eden Ursa hız kesmeden yola koyulmuştu. Başına bir şey geldiği belli idi fakat Ursa ne olduğunu öğrenmeden durmayacaktı. Helios ise korku içinde sadece babasını düşünüyordu.

Arles'in yol üzerinde bir yerde başına bir şey geldiğini düşünen Ursa bazı yerlerde durup izlere bakıyordu sonra yoluna devam ediyordu. Buğday düzlüğüne geldiğinde ise yerde kan izleri gördü. Fakat Arles'ten hala bir iz yoktu. Ursa ise bir yanda ordusu bir yanda Arles'i düşünürken yerde hiç görmediği bir ayak izine rastlamıştı. Büyükçe bir hayvan olduğunu düşünen Ursa umutlarını iyice yitirmişti fakat bunu Helios'a belli etmiyordu.

- Her şey için özür dilerim komutanım. Ben sadece savaşçı olduğumu göstermek için sizinle gelmek istemiştim. Babama bir şey olmuş mudur komutanım?

- Evlat senin babanı yıllardır tanırım güçlüklerin üstesinden gelebilecek bir demircidir. Bu yüzden endişelenme. Seni evine bırakıp ordumun başına dönmeliyim.

Luxur'a bu kadar yaklaşmış iken Helios'u evine bırakmak için yoluna devam etti. Luxur'a geldiğinde ise herkes şehir merkezinde toplanmıştı. Ne olduğunu öğrenmek isteyen Ursa kalabalığa doğru geldiğinde yaralı ve yatar halde Arles'i gördü. Yaşadığına şaşıran Ursa ne olup bittiğini Arles'ten öğrendi fakat muamma bir durum vardı. Arles Luxur kapısının önünde yaralı halde bulunmuştu buğday düzlüğünde değil.

- Sırtlanların saldırısından dolayı bayılmışım. Tam olarak hatırlamıyorum. Daha sonra gözümü açtığımda Luxur'un önündeydim.

- Hala yaşıyor olman sevindirici demirci. Sana ihtiyacımız olduğunu biliyorsun. Oğlun Helios'u da getirdim. Artık benim gitmem gerekiyor.

Kalabalığın arkasından üzgünce babasına bakan Helios özür dileyerek babasının yanına gitti ve sarıldı.

Helios'u babasına teslim eden Ursa ise ordusunun yanına gitmek için durmaksızın tekrar yola koyuldu. Bu zamana kadar ordusunu hiçbir zaman yalnız bırakmayan Ursa'nın içinde kötü hisler vardı. Ordusunun başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Kurubayır'a tekrar geldiğinde dinlendi. Ursa köye vardığında ise hisleri daha da kabarmıştı. Çünkü Ursa'nın ordusu orada yoktu. Ne olduğunu anlayamayan Ursa deniz kıyısına doğru ilerledikçe hislerinin doğruluğunu fark etti. Ursa'nın yetiştirdiği o savaşçıların her biri deniz kıyısında kazıklara saplanmış vaziyetteydi. Atından inen Ursa dizlerinin üstüne çöktü ve yutkunmaya çalıştı. Haykıramıyor içinde fırtınalar kopuyor ama ses çıkaramıyordu. Gözlerini kapatıp tekrar açıyordu. Sanki o anı aklına kazıyor intikam naralarını kalbinde atıyordu. Böyle bir vahşeti kim yapabilirdi. Ayağa kalktı ve atına bindi. Artık Luxur'a gidemezdi. Çünkü geri dönüp savaşçıların bu şekilde öldüklerini söylerse insanlar daha da umutsuzluğa kapılabilirdi. Vahşetin izini sürmeye yıkılan ikinci köye gitmek için yola koyuldu. 

TULPAR'IN KANATLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin