Agoplar liderleri olmadan bir şey yapamayan yaratıklardı. Liderleri de uzun zamandır hasta olduğu için yeryüzüne çıkma şansı bulamamışlardı. Fakat Erlik Han'ın yeraltına hapsedilmesiyle yolları kesişmiş ve birlikte savaşma kararı almışlardı. Agopların başına geçen Erlik Han daha önce kendisini alt eden Kayra Han'ı öldürüp göklerin tek hakimi olmak istiyordu. İnsanların kendisine tapmasını ve kendisi için gerektiğinde ölmeleri gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden Kayra Han'ı yok edip önünde hiçbir engel bırakmak istemiyordu. Kayra Han'ın hep karşısına çıkıp ona engel olmaya çalışacağını biliyordu ve hain planlar kurmaya devam ediyordu. Agopları kendi çıkarları için kullanan Erlik Han uzun bir aradan sonra ilk defa yeryüzüne çıkmıştı ve bu durum herkesi tedirgin etmişti.
Kayra Han ise Mezopotamya'yı ve insanları düşünüyordu. Yine savaşın eşiğinde olan insanların Erlik Han karşısında pek şansları olmadığını biliyordu. Çünkü Erlik Han hangi orduya hükmediyor ise savaşırken 2 kat daha güç sarf etmelerini sağlıyordu. Tares Köyünü korumaya gidecek olan insanları zor bir savaşın beklediğini bildiği halde elinden hiçbir şey gelmemesi Kayra Han'ı çok üzüyordu. Hemen konseyi toplayan Kayra Han diğer hakimlerin bu durumla ilgili fikir üretmelerini istemişti. Kimseden ses çıkmayınca Kayra Han;
- Ne işe yarıyorsunuz siz. Düşünmekten bu kadar korkmayın. İnsanlara yardım etmemiz gerekiyor ve güzel bir dünya olması için çaba sarf etmemiz lazım.
Bu konuşmalardan sonra ortaya çıkan Bay Ülgen;
- Benim bir fikrim var fakat çok tehlikeli. Daha önce lanetlediğimiz Kırkıçıkan Vadisinde ki insanları Erlik Han'a karşı kullanabiliriz.
Kayra Han ise bir an düşünmüştü. Erlik Han'ın peşinden giden lanetli insanlardan yardım almak pek te mantıklı değildi.
- O insanlar zamanın da lanetlendi. Ayrıca Erlik Han'a inanan insanlar neden Erlik Han'ın karşısında dursun.
- Arafta kaldıkları için huzurları yon o insanların. Eğer insanların yanında savaşırlarsa onları azat edeceğimizi söyleriz.
Fikir Kayra Han'ın hoşuna gitmişti fakat arafta kalan insanların savaşmaları için birinin onlara liderlik etmesi gerekiyordu. Aksi halde bulundukları yerden çıkamazlardı. Aklına bir anda Helios gelmişti ve bunu başaracağına emin bir halde Tulpar'ı çağırarak Helios'un araf insanlarına hükmetmesi için Kırkıçıkan Vadisine gitmesi gerektiğini belirtti.
Orduyu hazırlayan Ursa ise artık yola çıkmak için sabırsızlanıyordu. Savaş meydanlarından adeta haz alan Ursa ihtişamıyla atına binip ordusunun en önünde yol almak için yavaş yavaş atıyla birlikte kapıya ilerliyordu. Helios ise çok şey yaşamıştı ve güçlü durmaya çalışıyordu. İnsanların bilmediği birçok şeyi biliyordu fakat kimselere anlatamıyordu. Efsanelerde adları geçen kişileri tekrar duyması onu tedirgin etmişti. Yine de savaşa gidecek olmalarından dolayı kimseye bir şey söylemeyip insanların kafasını karıştırmak istememişti. Ursa'nın ordusu Luxur'dan çıkıp Tares köyüne doğru harekete geçmişti. Luxur'da insan sayısı çok azalmıştı. Güvenlik amacıyla sadece okçu birlikleri kalmıştı. Büyük bir ordu ile yola çıkan Ursa kendinden emin bir şekilde Tares Köyünü savunmaya gidiyordu. İnsanlar Ursa gibi bir lider ile savaşa gittikleri için kendilerini çok şanslı hissediyorlardı.
Tares Köyüne geldiklerinde ise köyün insanları Ursa'yı ordusuyla görünce yüzlerine umudun etkileri yansımıştı. Tares Köyünün yaşlıları Ursa'nın önünde eğilmiş bu ihtişamlı gelişi karşılıyorlardı. Köylüler ise Helios'a sözünü tuttuğu için minnettardı. Tares Köyü hiç olmadığı kadar insanla dolmuştu. Savaşı beklemeye başlayan insanlar Mezopotamya'nın yaşanılabilir bir yer olması için oradaydılar. Bu küçük köyün bu şekilde savunulmaya çalışılması ise insanların hala umudu olduğunun göstergesiydi.
Gece olduğunda Helios köyde yapılan hazırlıklara bakarken Tulpar'ın geldiğini hissetmişti. Hemen insanların olmadığı bir yere giden Helios Tulpar'ın gelmesini bekliyordu. Beyaz inci gökyüzünde belirmişti ve yeryüzünde ki bağı Helios'un yanına gelmişti. Tulpar'a dokunan Helios Kayra Han'ın kendisine seslenip Erlik Han'dan önce Kırkıçıkan'da ki araf insanlarına gidip kendisi için savaşmalarını istemesini ve savaşırlarsa azat edileceklerini söylemesini istiyordu. Bir anda elini çeken Helios o korku dolu yere nasıl gideceğini düşünüyordu. İnsanların karşısına kendisine bu şekilde itaat eden araf insanlarıyla birlikte çıkma şansı doğmuştu. Kararını veren Helios Kırkıçıkan Vadisine gidecekti. Bu kararı aldığında ise Tulpar bir anda Helios'un önüne eğilmişti. Tulpar Helios'u Kırkıçıkan'a götürmek istiyordu. İlk defa Tulpar'a binecek olan Helios'u heyecan sarmıştı. Tulpar'a bindiği anda şaha kalkan Tulpar olduğu yerden fırladığı gibi yola koyulmuştu. O kadar hızlı gidiyordu ki ağaç dallarından kafasını Helios zar zor kurtarıyordu. Yeryüzünün en iyi atı olan Tulpar'a binme şansını yakalayan Helios için bu his tarif edilemezdi. Yelesinden sımsıkı tutuyordu Tulpar'ı fakat yine de heyecanı hat safhadaydı. Kırkıçıkan Vadisine gelen Tulpar ile Helios vadiye hızlı bir giriş yapıp köyün önüne gelmişlerdi.
Kırkıçıkan Vadisinde ki araf insanları Helios ile Tulpar'ın geldiğini görünce hemen bir araya toplanmışlardı. Daha önce kendisiyle konuşan araf insanlarının sözcüsü;
- Aciz insan! Buraya tekrar neden geldin. Sen ölmek mi istiyorsun?
Tulpar'dan inen Helios kılıcını çekip yavaşça konuşan araf insanına doğru korkusuzca yürüyordu.
- Kayra Han'ın size teklifi var. Eğer kendisinin altında savaşırsanız azat edileceksiniz ve üzerinizde ki bu lanet kalkacak.
Teklifi duyan diğer araf insanları arasında konuşmalar başlanmıştı. Lanet üzerlerinden kalkacaktı ve huzura kavuşacaklardı. Araf insanlarının sözcüsü arkasını dönüp diğerlerine baktı ve bir işaret yaptı. Sonra tekrar Helios'a doğru dönen sözcü;
- Makul bir teklif fakat anlaşmak için daha detaylı konuşmamız gerekiyor.
Kılıcını kınısına soktuğu anda Helios ve Tulpar'ın üzerine yıkık duvarların üzerinden ağlar atılmıştı. Bir anda ağların içinde kalan Tulpar huysuzlanmış ve kanatlarını açmıştı. Ağlardan kurtulan Tulpar uçarak oradan uzaklaşmıştı. Helios ise hala ağları takılı halde kurtulmaya çalışıyordu. Araf insanları Helios'u yakalamıştı ve Erlik Han'a teslim etmek için sabırsızca bekliyorlardı.
- Bakın hata yapıyorsunuz. Hala anlaşabiliriz. Sizi bu lanetten kurtaracağım diyorum. Neden anlamıyorsunuz.
- Artık sesini kes. Birazdan Erlik Han büyük ordusu ile buraya gelecek hissediyorum. Yolun sonu senin için yaklaştı aciz insan.
Gözleri dolan Helios gökyüzüne bakıyor Tulpar'ıarıyordu fakat Tulpar kaybolmuştu. Kendisini bu şekilde bırakıp gideceğineinanmıyor ve her zaman kendisini kurtaran Tulpar'ın tekrar geleceğinidüşünüyordu. Fakat zaman geçiyor Tulpar gelmiyordu. Bir anda Kırkıçıkan Vadisiayak sesleriyle inliyordu. Her tarafı pis bir koku sarmıştı. Gelenler agopordusundan başkası olamazdı. Vadinin ortasında ki yıkık köye gelen büyük biragop ordusu yerde Helios'u görünce bir anda etrafında toplanmışlardı. Öncedengörmüş olduğu kapşonlu kişi ise biraz ötede durmuş yerde yatan Helios'abakıyordu. Helios kapşonlu kişinin Erlik Han olduğundan artık kesinlikleemindi. Ortaya çıkan araf insanı Erlik Han ile konuşuyor eliyle Helios'u işaretediyordu. Konuşma bittikten sonra yavaş yavaş Helios'un yanında doğru yürümeyebaşlamıştı Erlik Han. Her adım attığında kalbi sanki yerinden çıkacak gibi olanHelios kendisine yaklaşan Erlik Han'ın yüzünü hala görememişti ve kendisineyaklaştıkça içini korku kaplıyordu. Zor durumda olan Helios için son artıkgelmişti ve gözlerini kapatıp ölümle yüzleşmeyi bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TULPAR'IN KANATLARI
Historical FictionKeşfedilmemiş Türk Mitolojisinden yola çıkarak tarihi bir kurgu ile yazılmıştır... Karakterler: Kayra Han: Göklerin tek hakimi ve diğer hakimlerin yaratıcısı. Erlik Han: Eski gök hakimi yeraltı aleminin efendisi. Bay Ülgen: Doğa olaylarının hakimi v...