Agoplara karşı ilk savaşını kazanan Luxur'un savaşçıları 22 kişi ile Luxur'a geri dönmek için yola koyulmuştu. İlerleyen zamanlarda efsane olacak bir savaş yaşamışlardı. Helios ise böyle bir savaşın baş aktörlerinden olduğu için kendini şanslı hissediyordu. Ursa ordusuyla beraber ilk savaşını agoplara karşı kazanmıştı fakat Nelag Madenlerinde ölen 25 askerini düşünmeden yapamıyordu. Böyle bir tuzak olabileceğini tahmin etmeli tedbirini almalıydı. Bu yüzden kendini suçluyordu. Savaşı kazandıklarından dolayı gururluydu fakat ölen askerlerini hatırlayınca içi içini yiyordu.
Tulpar ise Kayra Han'ın yanına varmıştı. Muhteşem bir savaşa tanık olan Tulpar dillere destan olacak savaşı göklerin hakimi olan Kayra Han'a gösteriyordu. Kayra Han gördüklerine inanamıyordu. İnsanların kendi başlarına böylesine bir savaş vermesine çok mutlu olmuştu. Agoplar çok kayıp vermişti ve bir süre ortaya çıkmayacaklardı. Bu kadar az kişiyle agop ordusuna kafa tutan ordunun lideri Ursa'nın savaş alanında ki hallerini gözlemleyen Kayra Han insanlığın böyle bir lidere sahip olmasını şanslı görmüştü. Helios'un ise savaşta ki cesaretini takdir ediyordu. Mezopotamya insanlığı yıllar geçse de bu savaşı unutmayacak ve unutturmayacaktı.
Luxur'a yaklaşan Ursa ve askerleri yorgun ve bitkindi. Bir an önce Luxur'a varıp dinlenmek istiyorlardı. Heybetli Luxur yolun sonunda gözükmüştü. Luxur'a yaklaştıkça heyecanı artan Helios yaşadığı savaşı babasına anlatmak için can atıyordu. Sonunda Luxur'a varan ordu içeriye giriş yaptığında meydanda toplanmış insanlar ve darağacında birini asmaya çalışan insanları görüyordu. Asmaya çalıştıkları kişiyi Lisolla'ya benzeten Helios kalabalığa doğru koşarak insanları sağa sola ittirip darağacına yaklaşmaya çalışıyordu. İnsanlar hırsızın Lisolla olduğunu anlamış kendilerince cezasını veriyorlardı.
Darağacında atın üstünde elleri ayakları bağlanmış bir şekilde duran Lisolla ağlıyordu. İnsanlara zor durumda oldukları için böyle bir şey yaptığını anlatmaya çalışıyordu. Helios ise kalabalığın arasından tam sıyrılıp Lisolla'nın olduğu yere varacak iken bir anda Lisolla'nın altında ki at kalabalıktan dolayı huysuzlanıp olduğu yerden ileri doğru fırlamıştı. Lisolla darağacın da asılı kalmıştı ve boğuluyordu. Lisolla'ya ulaşmaya çalışan Helios'u birkaç fitneci insan tutmuştu. Kendisini tutan kişilerden kurtulan Helios asılı kalan ilk aşkını ayaklarından yakalayıp havaya kaldırmaya çalışıyordu. Bunu gören insanlar ise sadece izliyorlardı. Helios haykırarak "Yardım edin ne bakıyorsunuz" diye kalabalığa bağırıyordu fakat kimse yardım etmiyordu. Bir anda fırlatılan bir baltayla ipi kesilen Lisolla Helios'un kucağına düşmüştü. Baltayı fırlatan Ursa büyük bir nara atarak insanlara kendisinden izinsiz böyle bir şeye kalkıştıkları için sitem ediyordu.
- Biz sizler için ne savaşlar veriyoruz. Luxur'a döndüğümüzde bizi böylemi karşılıyorsunuz. Ne çabuk unuttunuz bir lideriniz olduğunu. Bakın ben buradayım hala yaşıyorum. Hepiniz bu yaptıklarınızın cezasını ödeyeceksiniz. Benden izinsiz bu şehirde taş yerinden oynayamaz.
Lisolla'yı yere yatıran Helios elini başının arkasına koyup Lisolla ile konuşmaya çalışıyordu. Nefessiz kalan Lisolla ise konuşamıyordu. Ne yapacağını bilemeyen Helios haykırıyordu "Lisolla Lisolla" diye. Boğazı mosmor olmuştu Lisolla'nın ve konuşmaya çalışıyordu. Helios'un gözünden bir damla yaş Lisolla'nın yüzüne düşmüştü. Lisolla'nın yüzünü gözyaşlarıyla silen Helios "Ne olur ölme" diye kısık bir ses tonuyla sesleniyordu. Lisolla'nın ağzından o sırada yarım kalan bir söz çıkıyordu. "Beni affet..."
Lisolla artık ölmüştü. Helios haykırıyordu gökyüzüne bakarak "Lisolla Hayır Lisolla" diye. Herkes bir anda dona kalmıştı Luxur'da. Yitip giden bir aşka şahit oluyorlardı. Lisolla'nın ölmesinde rol oynayan fitneci tüccarlar ise tebessüm ediyordu. Helios Lisolla'nın başında başını Lisolla'nın göğsüne koymuş bir şekilde ağlıyordu. İnsanlar Ursa'nın gazabından korkuyordu ve kimse sesini çıkarmıyordu. Elinde baltasıyla yüzü agop kanından neredeyse gözükmeyen Ursa toplanan insanların önünde gezerek konuşuyordu.
- Benden habersiz bu şehirde karar alan insanlar kim. Hemen bana onları gösterin. Bu olayda başrol oynayanlar kim çabuk olun.
Korkan insanlar Lisolla'yı darağacına kadar sürükleyen fitneci tüccarları işaret ediyordu. Kendilerini işaret ettiklerini gören tüccarlar ise gerekeni yaptıklarını söylüyorlardı. Ursa ise bu şehirde gerekeni sadece kendisinin bileceğini söyleyerek askerine Lisolla'nın ölümünde rol oynayan herkesi toplayıp zindana atmalarını emretti. Lisolla'nın başında kendinden geçmiş olan Helios ise nefes alamıyordu. Birden duyguları değişen Helios derin bir nefes aldı ve yüzünü kendisine bakan insanlara döndü. Sanki gözlerinden ateş çıkıyordu Helios'un. Haykırarak "Mutlu musunuz şimdi" diye insanlara sitem etti. Ayağa kalktı ve sitemine devam etti. "Mutlu musunuz aciz bir kızı öldürdüğünüz için" diye bağırıyordu. Helios iyice sinirlenmişti. Elinden bir şey de gelmiyordu çünkü bu olayı yapan insanlar kendi ırkından olan insanlardı. İyice sinirlenen Helios kendine hakim olamıyor yerden kılıcını alıp yere çöküp kılıcını durmaksızın yere saplayıp çıkarıyordu. Doğumunda gerçekleşen yağmur ve fırtınanın göstergesi olan karabulutlar ise Luxur'un tepesinde gözüküyordu.
Arles ise oğlunun bu feryadına dayanamayıp yanına gidiyor ve sakinleşmesi için elinden geleni yapıyordu. Ursa'da bir türlü sakinleşmeyen Helios'un yanına gidiyordu ve Lisolla'ya bunu yapanların cezalandırılacağını söylüyordu. Fakat Helios bir türlü sakinleşmiyor yağmur ve fırtına geliyordu. Birden hava bozulmuş aniden bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlamıştı. İnsanlar evlerine kaçışıyordu. Yağmurla birlikte bir an kendine gelen Helios durup babasına boş boş bakıyordu. Hiç bir şey söylemeyip yerden Lisolla'yı kucağına alıp yürümeye başlamıştı. Peşinden giden Arles'i tutan Ursa;
- Yalnız bırak Arles. Zor bir gün onun için şuan seni dinleyeceğini pek sanmıyorum.
Helios kucağında Lisolla ile ilk tanıştıkları incirağacına gidiyordu. İncir ağacına varan Helios Lisolla'yı yavaşça yere bıraktı.Yağmur hala yağmaya devam ediyordu. Helios gidip bir kürek aldı ve incirağacının dibini kazmaya başladı. Onu üzgün halde uzaktan izleyen Arles oğlunuhiç bu kadar aciz görmemişti. Ursa ise Arles'i teselli ederek Helios'un bu olayınüstesinden gelebileceğinden bahsediyordu. İncir ağacının dibini kazan Helios Lisolla'yıyavaşça kazdığı çukurun içine koyuyordu. Tekrar üstünü toprakla kapatmak içinise küreği eline aldığında kafasında birçok soru ile karşılaşmıştı. Acaba dahaönceden Lisolla'yı bu durumdan kurtarabilir miydi? Hırsızlığı hayattakalabilmek için yaptığını bildiği halde bu durumu Ursa'ya anlatsaydı Lisollayaşıyor olur muydu? Lisolla ile konuşup bir daha yapmaması gerektiğinisöyleseydi Lisolla hala burada olur muydu? Tüm bu sorular Lisolla'nın üzerinetoprak atarken Helios'un kendini suçlamasına neden oluyordu. Ama artık Lisollayoktu ve kimse geri getiremezdi. Lisolla her ne kadar hırsızda olsa Helios bunubildiği halde sevgisinden vazgeçemediği için sadece biraz uzaklaşmak istemişti.Karşısına çıkan ilk fırsatta da ordu ile beraber Luxur'dan uzaklaşmıştı. Fakatgeri döndüğünde bu hırsızlık olayını çözmeyi planlıyordu. Ama hiçbir şeyistediği gibi gitmemişti. Nereden bilebilirdi geri döndüğünde böyle birmanzarayla karşı karşıya kalacağını. Karasız kalması bu sonucu ortayadoğurmuştu. Helios iyi veya kötüde olsa bir karar verebilseydi belki de Lisollayaşıyor olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TULPAR'IN KANATLARI
Historical FictionKeşfedilmemiş Türk Mitolojisinden yola çıkarak tarihi bir kurgu ile yazılmıştır... Karakterler: Kayra Han: Göklerin tek hakimi ve diğer hakimlerin yaratıcısı. Erlik Han: Eski gök hakimi yeraltı aleminin efendisi. Bay Ülgen: Doğa olaylarının hakimi v...