Luxur'da yaşayan insanlar bu şehrin önemini bilmeden orada yaşıyorlardı. Kayra Han Mezopotamya'nın daha güzel ve yaşanılabilir hale gelmesi için çabalıyordu. Bu yüzden göçmenlerin artık Lorem Dağı'nın sırrından haberdar olması gerekiyordu. Helios'a bu durumu anlatmak için yola çıkan Tulpar Zalmar Ormanında bekliyordu. Helios ise örnek aldığı büyük komutan Ursa'nın karşısında talim yapıyordu. Ursa tek eliyle savaşıyor çevikliğini kullanmıyor ve Helios ona her saldırıya geçtiğinde yere düşürüyordu.
- Biliyor musun evlat daha çok yolun var.
- Ben yol kat ettiğimi düşünüyorum komutanım. Çünkü şuan sizin karşınızda savaşıyorum.
- Hırslısın, inançlısın fakat kalbin tertemiz. Önce kalbini kirletmeli ve dünyada ki kötü şeylerle yüzleşmelisin. Ancak yüreğini ortaya koyan bir savaşçı savaş alanında ayakta kalabilir. Bu yüzden kalbini inançla doldurup önce onunla savaşını vereceksin.
Tüm bu öğütleri dinleyen Helios bir yandan öğüt veren bir yandan savaşan Ursa'nın zayıf anından faydalanıp kılıcını düşürüp kendi kılıcını boğazına doğru tutmuştu. O anda gülümseyen Ursa;
- Söylemeyi unutmuşum savaşırken asla konuşmamalısın.
Günlük eğitimini tamamlayan Helios küçük sırrını görmek için Zalmar Ormanına gitmişti. Karanlık yavaş yavaş Zalmar Ormanına süzülüyordu fakat Helios'un umurunda değildi. Çünkü Tulpar ile arasında ki bağa güveniyor bir şey olursa Tulpar'ın kendisini koruyacağını biliyordu. Karanlık iyice çökmüştü ve sırtlanların sesleri Zalmar Ormanını inletiyordu. Helios ise Zalmar Ormanının tam ortasında duruyor gökyüzünün gözükmesini engelleyen ağaçlara bakıyordu. Tam bu sırada Tulpar ileride gözüküyordu ihtişamı ile. Tulpar'ı gören Helios çok mutlu olmuştu. Yavaş yavaş Tulpar'a doğru ilerleyip ve sarıldı. Sevgiyle Tulpar'a sarılan Helios bir anda buğday düzlüğünde babasını yaralı halde ve Ursa'nın ordusunu deniz kıyısında ki köylere giderken gördü. Bu Tulpar'ın gözünden görünenlerdi. Helios şimdi anlıyordu Ursa ile beraber babasını ararken yerde ki o büyük ayak izinin kime ait olduğunu. Babasını kurtaran Tulpar'dı. Fakat babası baygın olduğu için Tulpar'ı hatırlamıyordu. Tulpar'a sevgiyle yaklaşan Helios arasında ki bağın daha da kuvvetlendiğini ve gün geçtikçe birçok gerçeğin kendisine yansıtılacağını biliyordu. Daha sonra Helios Lorem Dağı'nı ve içerisinde masmavi ve berrak bir su görüyordu. Bu gördüklerinin ne anlama geldiğini bilmiyordu. Tulpar'ın Lorem Dağı'nı göstermesinde ki amaç ne olabilirdi?
Oğlunun ormanda dolaştığı haberini alan Arles Helios'un tekrar başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Evinde oğlunu bekleyen Arles Helios'un geldiğini görünce istemsiz bir şekilde sarıldı. Babasının niye bu şekilde sarıldığını anlamıyordu Helios ve boş boş bakıyordu.
- Oğlum ormanın tehlikeli olduğunu bildiğin halde neden hala gidiyorsun. Anneni kaybettikten sonra bir kayıp daha yaşarsam ne hale gelirim tahmin edebiliyorsun umarım.
- Endişeni anlıyorum baba fakat ben artık büyüdüm ve başıma bir şey geldiğinde üstesinden gelebilirim. Bazıları için Zalmar Ormanı tehlikeli olabilir fakat benim için o orman hayatımın bir parçası. Orada ben huzuru buluyorum.
- Bu dediklerini sakın başkalarının yanında söyleme oğlum. Herkesin korktuğu bir yer hakkında bu kadar olumlu şeyler söyleyemezsin. Kendine lütfen dikkat et ve seni düşünen bir baban olduğunu da unutma.
- Haklısın baba ancak ben bir savaşçıyım ve insanların daha huzurlu bir hayat sürdürebilmesi için bu yoldayım. Artık çoğu şeyi anlıyorum. Seni üzmemek için elimden geleni yapıyorum.
- Sen benim bu hayatta ki tek varlığımsın. Ne olursa olsun seni düşünmek ve korumak zorundayım. Bu arada savaşa tam olarak hazır olduğunda sana bir kılıç ve kalkan hediye edeceğim. Mademki savaşçısın o zaman Asya'nın ünlü demircisi Arles'in savaş eserlerini kullanman gerekiyor.
Eski bir demirci olan Arles muntazam şekilde kılıçlar yapardı. Daha önce Arles yaptığı kılıçları ve kalkanları savaşçılara verirken Helios babasının yaptığı kılıçları alan savaşçılara çok özenirdi. Şimdi ise babası ona kılıç vaad ediyordu. Üstelik Asya ve Mezopotamya'nın en ünlü demircisinin yaptığı kılıcı kullanacaktı her ne kadar yapan babası da olsa.
Bu sırada Luxur'da hırsızlık bilinmeyen bir sebeple artmış tüccarların birçok şeyi çalınır olmuştu. Tüccarlar ise birbirlerini suçluyor ve Luxur'da kargaşa çıkarıyorlardı. Bu olaylar Ursa'nın kulağına gittiğinde ise Ursa bütün tüccarları bir araya toplamıştı. Ursa'nın ne yapacağını kestiremeyen tüccarlar korkuyla ne diyeceğini bekliyorlardı. Elinde agopun kafasını kestiği baltasıyla duran Ursa konuşuyordu.
- Benim Luxur'da düzene ne kadar önem verdiğimi bilirsiniz. Tek soru soracağım ve tek cevap istiyorum. Hırsızlığı yapan kim bilen söylesin.
Tüccarlar sessizliğe bürünmüştü kimse konuşmuyordu. Ursa korkan tüccarlara bir daha sordu ve baltasını önündeki masaya vurdu. Ursa'dan korkan tüccarların hepsi birden konuşmaya ve birbirini suçlamaya başlamıştı. Konuşmalardan rahatsız olan Ursa;
- Ortada hırsızı göremiyorum. Sizin benim halkımın huzurunu kaçırmanıza da izin veremem. Hırsızın olmadığı yerde de bir şey çalınamaz. Doğal olarak sorun ortadan kalkmış gözüküyor. Bir daha Luxur'da sorun çıkartmayın. Halka böyle şeyleri yansıtmayın. Ben bu konuyla ilgileneceğim.
Luxur'da huzursuzluk istemeyen Ursa bu tür iç sorunlara karşı taviz vermiyordu. Ne olursa olsun kim olursa olsun halkın huzurunu bozuyorsa sorunu kökten çözmek istiyordu. Tüccarlar gittikten sonra ilk görevini vermek için Helios'u yanına çağırtan Ursa Helios'tan hırsızlığı yapanı bulmasını istemişti. Luxur'un lideri Ursa'dan ilk görevini alan Helios içten içe çok mutlu olmuştu fakat bunu belli etmiyordu. Bir yandan da verilen görevi nasıl yapacağını söylendiği andan itibaren düşünmeye başlamıştı bile. Ursa'nın gözüne girmesi için Helios'un bu görevi yerine getirmesi gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TULPAR'IN KANATLARI
Исторические романыKeşfedilmemiş Türk Mitolojisinden yola çıkarak tarihi bir kurgu ile yazılmıştır... Karakterler: Kayra Han: Göklerin tek hakimi ve diğer hakimlerin yaratıcısı. Erlik Han: Eski gök hakimi yeraltı aleminin efendisi. Bay Ülgen: Doğa olaylarının hakimi v...