Arles Luxur'un yakınında gözlem şehirlerinin kurulmasında büyük rol oynuyordu. Eğer savaş Luxur'a gelecekse bu durumdan haberdar olacak ve Luxur'un savaşa hazırlanmasında vakit kazandıracak yerlerdi gözlem şehirleri. Bu yüzden bu yerlerin önemi çok büyüktü. Luxur'un lideri Ursa Arles'ten yapımı süren gözlem yerlerinin durumuyla ilgili rapor alıyordu. Hala Mezopotamya'da köyler yakılıp yıkılırken kimsenin bu duruma ses çıkarmayıp savunma yapmaları ise Ursa'yı endişelendiriyordu. Bu zamana kadar her türlü köyün ihtiyacını karşılayan Ursa artık köylerde yaşayan insanların savunma yaparak ölümü beklemelerini değil gerçek birer savaşçı gibi ortaya çıkan agoplarla savaşmalarını istiyordu. Bu durumu Arles'e anlatan Ursa fikir alışverişinde bulunuyordu.
- Artık dayanamıyorum Arles. Beni yıllardır tanıyorsun. İnsanların göz göre göre yavaşça ölmesini izleyemiyorum. Bir şeyler yapmamız gerekiyor. Büyük bir ordu toplayıp saldırıya geçmemiz lazım. Sen ne düşünüyorsun?
- Benim fikrimi sorduysanız efendim savunma yapmak daha mantıklı. Neden der iseniz; agopların yaşadıkları yerler tam olarak belli değil. Bu yüzden de yeri belli olmayan bir düşmana karşı saldırı yapılamaz. Çok kan dökeriz. Agopların inlerini bulduktan sonra orduyu hazırlayıp yola çıkmak daha mantıklı olacaktır. Sabırsızlığınızı anlıyorum efendim fakat bazen hiçbir şey yapmamak size bir şey kazandırır.
- Haklısın Arles. Ama insanların ölmesinden dolayı çok huzursuzum. O pis yaratıkların inlerini bulamazsak yavaş yavaş savaşı kaybedeceğiz. Umarım düşündüğüm gibi olmaz.
Helios ise bu sırada kendisine verilen görevin izini sürmekteydi. Her gün tüccarların başında duran Helios ne olup bittiğini kimin ne yaptığını gözlemliyordu. Bir gün tüccarları gözlemlerken Lisollay'ı gördü ve konuşmak için yanına gitti. Helios'un onunla konuşmak için geldiğini gören Lisolla çekinir bir halde başını öne eğmişti.
- Kötü görünüyorsun bir sorunun mu var?
- Hayır Helios. Sadece çok yorgunum ve huzurlu bir şekilde uyumak istiyorum.
- Anladım. İstersen incir ağacının gölgesinde beraber uyuyabiliriz.
Helios'tan hoşlanan Lisolla ise bu tekliften sonra tebessüm etmeye başlamıştı. Helios ise Lisolla'nın bu tebessümünü evet olarak algılayıp elinden tutup incir ağacının altına götürmüştü. Ağacın altına gelen Helios sırtını ağaca dayayıp oturduktan sonra Lisolla'nın yanına gelmesini bekliyordu. Lisolla ise yavaş adımlarla Helios'un yanına oturdu ve başını omzuna dayadı.
- Ne olduğunu hala anlatmayacak mısın? Seni böyle görmek beni üzüyor.
Lisolla birden bire ağlamaya başlamıştı. Ne olduğunu anlamayan Helios birden ağlayan Lisolla'nın yüzünü tutup gözyaşlarını silmişti.
- Beni en çok üzen şey sevdiğim insanların üzülmesi oluyor. Lisolla lütfen derdin ne ise dinlemek istiyorum.
Lisolla tüm olan biteni anlatmaya başlamıştı. Köyleri yıkıldığı için Luxur'a gelmek zorunda kalan Lisolla ve annesi zor günler yaşamıştı. Köyde babasını ve kardeşini kaybeden Lisolla Luxur'a geldiğinde ise umutsuza hayata tutunmaya çalışıyordu. İnsanlar Luxur'da onlara pek yardımcı olmuyordu çünkü herkes kendi derdine düşmüştü. Anlatılanlardan etkilenen Helios sevdiği kızın bu şekilde sorunlarının olmasına üzülmüştü. Savaşın yaşanacak olan aşkları da etkilemesi kaçınılmaz bir gerçekti.
- Buraya geldiğimden beri yaşadığım tek güzel şey sensin Helios. Seninle buluştuğumda kendimi çok mutlu hissediyorum. Sanki kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor. Ama hayat bu güzel şeyleri gölgede bırakacak kadar acımasız olabiliyor.
- Bende seninle aynı duygular içerisindeyim. Seni ilk gördüğüm andan beri düşünüyorum. İlk defa böyle bir his yaşıyorum. Savaşın ortasında olduğumuzun farkındayım ve zor durumda olduğunun da fakat her şeyin bir gün geride kalacağına inanıyorum. Bence bizi güzel günler bekliyor. Yani en azından buna inanmak istiyorum.
Sevgi ve şefkate ihtiyacı olan Lisolla ise Helios'un kendisine bu şekilde davranmasından çok mutlu olmuştu. Birbirlerine sarılmış vaziyette uyumuşlardı.
Birkaç saat sonra akşam olmuş hava kararmıştı. Lisolla uyanmıştı ve Luxur'a geldiğinden beri ilk defa bu kadar mutluydu. Yarı uyur olan Helios'u rahatsız etmeden kalktı ve Helios'a sevgi dolu gözlerle uzun uzun bakarak sessizce oradan uzaklaşırken Helios uyanmıştı ve yüzünde istemsiz bir tebessüm vardı. Bu tebessüm aşkın yüz hatlarımıza yansıyan halinden başka bir şey olamazdı. Lisolla'ya seslenecek iken Lisolla'nın cebinden yere parlak bir taşın düştüğünü gördü. Seslenmekten vazgeçen Helios taşı yerden alıp incelemeye başladı. Helios incelediği taşı tüccarların sattığı taşa benzetir. Helios birden taşı elinden düşürür ve şoka uğramıştır. Çünkü düşündüğü şeyin gerçek olması ihtimali onu üzmüştür. Helios bir an olsun hırsızın Lisolla olabileceğini düşünmüştür. Fakat Lisolla böyle bir şey yapabilecek bir kız değildir.
Aklına şüphe düşen Helios artık huzursuzdur. Yerden taşı alıp eve gitmişti ve Lisolla'yı düşünmeye başlamıştı. Bir türlü uyuyamıyor bir an önce sabah olmasını bekliyordu. Sabah olunca bulduğu taş ile tüccarların sattıkları taşları kıyaslayacaktı. Fakat aklını kemiren o şüphe Helios'u sabaha kadar uyutmamıştı. Sabah olduğunda ise hemen tüccarların yanına giden Helios bir şey yokmuş gibi tezgahları geziyordu. Bulduğu taşın aynısını bir tüccarın tezgahında gören Helios yıkılmıştı. Tüccara taşın ne olduğunu nerden çıktığını soran Helios aldığı yanıtla bir kez daha yıkılmıştı. Taş Mezopotamya'nın en değerli taşlarından olan Julien taşıydı ve çalınan taşında bunun bir diğer eşi olduğunu söylemişti tüccar. Tüccara hiçbir şey söylemeyen Helios hemen oradan uzaklaşmıştı. Büyük bir şokta olan Helios ne yapacağını bilmiyordu. Bir yanda Ursa'nın vermiş olduğu görevi yapıp gözüne mi girmeliydi yoksa aşkına sahip çıkıp hiçbir şey olmamış gibi devam mı etmeliydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TULPAR'IN KANATLARI
Historical FictionKeşfedilmemiş Türk Mitolojisinden yola çıkarak tarihi bir kurgu ile yazılmıştır... Karakterler: Kayra Han: Göklerin tek hakimi ve diğer hakimlerin yaratıcısı. Erlik Han: Eski gök hakimi yeraltı aleminin efendisi. Bay Ülgen: Doğa olaylarının hakimi v...