Versev'in askerleriyle birlikte vadiye giren Helios bu duruma sevinmişti. Burayı bilen kişilerle yol alması Helios'a güven veriyordu. Çünkü Tek başına bu vadiye girseydi zor durumlarla karşılaşabilirdi. Askerler Helios'a yüz yıllar önce vadinin ortasında bir köyün var olduğunu ve bir doğa olayıyla sular altında kaldığını söylüyordu. İlginç olan tarafı ise yıkılmış olan köyün hala yıkık halde durduğunu ve orada zamanında yaşayan insanların ruhlarının hala dolaştığı ve yaşadığı söylentisidir. Bu yüzden buraya gece girenlerin lanetlenip kaybolup onların arasında yaşamaya başladığı sanılmaktadır. Helios bu duyduklarından sonra gece girmediği için kendini şanslı hissediyordu. Gündüzleri bir sorunla karşılaşmadıklarını belirten askerler gece buraların tekin olmadığından bahsediyordu.
Kırkıçıkan Vadisinden geçtikten sonra köye varan askerler Helios'u bıraktıktan sonra geri dönüp devriyeye devam ediyorlardı. Versev Köyüne giriş yapan Helios köyde çok az insan yaşadığını fark etmişti. Az insan olduğu için hemen yabancı olduğu fark edilen Helios'a herkes dik dik bakıyordu. Bir köy yaşlısıyla konuşan Helios;
- Neden burada az insan var? Nerede bu insanlar?
- Haberin yok mu çocuk senin. Her gün agoplarla savaş veriliyor. Çok insan kaybettik agoplar yüzünden. Bu yüzden insanlar burada yaşamak istemiyorlar.
- Savaştan kaçan insanlar oldukça daha çok insan kaybederiz.
- Kaçmasınlar da ne yapsın evlat. Dursalar yine ölecekler. Bu insanlara sahip çıkan biride yok. Halbuki Mezopotamya'nın en verimli toprakları da buradadır. Öyle olduğu halde artık insanlar burada durmuyorlar. İnsanlar savaş değil barış istiyorlar evlat.
- Sizi anlıyorum. Bende buraya bu sorunu çözmeye geldim. Artık sahipsiz değilsiniz. Size Ursa'dan mesaj getirdim. Agopların inlerine baskın yapılacak. Bu savaşta Ursa sizlerin de yer almasını istiyor.
- Sen Ursa'yı tanıyor musun evlat? Onu görmek isterdim. Luxur'un büyük lideri savaş istiyorsa tabi ki bize savaşmak düşer. Kalan insanlarla Ursa'nın ordusuna zamanı geldiğinde dahil olacağımızdan emin olabilirsin.
- Böyle düşünmenize sevindim. En yakın zamanda buradan geçeceğiz. Geldiğimizde hazır olursanız iyi olur.
- Peki evlat. Bu gece burada misafirimiz ol. Geceleri tekindir buralar bu yüzden yarın yola çıkarsın.
Köy yaşlısını kıramayan Helios bir gün Versev'de geçirmeyi kabul etmişti ve köyü dolaşıyordu. Köyün etrafı verimli topraklarla çevriliydi ve tarım yapılması olanaklı bir yerdi. Bu yüzden savaş bittiğinde burası göz ardı edilemezdi ve tarım yapmak insanları buraya yönlendirebilirdi.
Akşam olmuş Helios köyü dolaşmaya devam ederken yerde parlak bir taş görmüştü. Aklına Lisolla düşen Helios uzun bir iç çekerek gökyüzüne bakıyordu. Tam o sırada köyün genç ve güzel bir kızı Helios'a arkasından dokundu. Bir anda arkasını dönüp kılıcını çeken Helios karşısında bir kız görünce şaşırmıştı. Helios'a dokunan kız da ani bir hareket yapan Helios'tan ürkmüş geri çekilmişti. Kızdan özür dileyen Helios kılıcını yere indirmiş ve kendisinden ürken Versev güzeli kıza bakıyordu. Bir anda dizleri üstüne düşen kız Helios'un önüne yüz üstü yığılmıştı. Sırtından ok saplanan kız ölmüştü. Köyü agoplar basmıştı. İnsanlar çığlık çığlığa kaçışıyordu. Hemen eline kalkanı ve kılıcını alan Helios birkaç agop öldürdükten sonra kendini savunacak bir kayanın arkasına saklanıyordu. Kayanın arkasından gözlem yapan Helios agopların böyle bir şeye nasıl cesaret ettiğini düşünürken köyün meydanında toplanan agopların başına birinin geldiğini görmüştü. Sanki agoplar ona itaat ediyordu. Uzun bir pelerini ve kapşonu olan biriydi bu kişi. Versev'den kaçan insanlar Kırkıçıkan Vadisine doğru gidiyordu. Çünkü başka kaçacak yerleri yoktu. Ne yapacağını bilemeyen Helios ise insanlara yardım edeceğini düşünerek peşlerinden gitmeye karar vermişti.
Gecenin karanlığında agoplardan kaçan Versev köylüleri Kırkıçıkan Vadisine giriş yapmıştı. Helios'ta peşlerinden vadiye girmişti ve zor bir gecenin onları beklediğinden emindi. Eğer anlatılanlar gerçek ise Helios'un korkması gerekiyordu. Vadide sıkışan insanlar çıkış yolunu bulmaya çalışıyorlardı. Fakat bir türlü çıkış yolunu bulamıyor her yol yıkılmış olan köye çıkıyordu. Sonunda kaçan insanları bulan Helios onlara sakin olmaları gerektiğini çıkışı bulmayıp bir yerde saklanmalarını istedi. Ama insanlar Helios'u dinlemiyor deli gibi sadece çıkış yolunu bulmak istiyorlardı. Bazı insanlar yıkılmış olan köye doğru gitmeye başlamıştı. Onları durdurmaya çalışan Helios'u insanlar dinlemiyordu. Sanki büyülenmiş gibi bir halleri vardı. Agoplardan kaçan insanlar bu sefer vadide korku dolu saatler yaşıyordu. Bir bir vadide ki köye giden insanlardan sadece 6 kişi kalmıştı. Helios ne olduğunu bir türlü anlamıyordu ve durumu çözmek için kendisi de insanların gittiği yıkık köye gitti.
Vadinin tam ortasında bulunan yıkılmış köye giren Helios zifiri karanlıkla ve sessizlikle dolu bu köyde kimsenin olmadığını bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Galiba söylenenler doğruydu ve buraya gelen insanlar kayboluyordu. Bir anda karşısından beyaz bir ışık geçen Helios korkmuştu. Arkasını döndüğünde ise içini nedensiz bir hüzün kaplamıştı. İçi daralıyordu sanki başı ağarmaya başlamıştı ve dizlerinin üstüne çöktü. Helios'un yardıma ihtiyacı olduğunu hisseden Tulpar vadinin meydanına gökyüzünden hızlı bir şekilde iniş yapmıştı. Yerde kıvranan Helios Tulpar'ın gelmesiyle rahatlamıştı. Kendisine ne olduğunu anlayamayan Helios ayağa kalkmıştı. Tulpar'a dokunarak ona olan minnetini belli etti kılıcını yerden aldı ve ne ile karşılaşacağını bilmeyerek köyde ilerlemeye başladı. Etrafta yavaş yavaş beliren insanlar gözüküyordu. Bir anda her taraf arafta kalan insanlarla dolmuştu. Helios hiç görmediği bir şeyle karşı karşıyaydı. Fakat yanında Tulpar olduğu için korkmuyordu. Arafta kalan insanlardan biri gülümseyerek Helios'un karşısına geldi;
- Elindeki o kılıç ile ne yapacaksın aciz insan.
Kılıcı kalbine doğru sokmaya çalışınca boşa gittiğini gören Helios'a arafta kalan insanlar gülmeye başlamıştı.
- Benden ne istiyorsunuz?
Helios korkmaya başlamıştı. Onun korktuğunu hisseden Tulpar ise Helios'un korkusunu yenmesini sağlamıştı.
- Bu köyde olmaman gerekiyor. Kayra Han'ın atı olan Tulpar'a da fazla güvenme bence. Yüce Erlik Han bizi kurtaracak.
- Siz kimsiniz Erlik Han kim?
Bu soruyla araf insanları gülmeye başlamıştı. İyice sinirlenmeye başlamıştı Helios. Bir anda köyün üstü kara bulutlarla kaplanmıştı. Şimşekler ve yıldırımlar düşüyordu. Araf insanların sözcüsü Helios'un sinirlenince yapmış olduğu şeye şaşırmıştı ve Bay Ülgen ile bir alakası olup olmadığını düşünüyordu.
- Söylediğiniz isimler bana bir ifade etmiyor. Siz nasıl bu hale geldiniz ve burada ne yapıyorsunuz?
- Doğal afet ile zamanında cezalandırıldık. Erlik Han'a tapan insanlarız biz. Kayra Han'a inanmadık daha sonrada Bay Ülgen tarafından sular içinde bırakılıp lanetlendik ve artık bizi sadece yer altının hükümdarı olan Erlik Han kurtaracaktır.
Erlik Han'ın Versev'de gördüğü kapşonlu kişi olduğunu düşünen Helios araf insanlarının böyle bir şey yapmasına izin vermeyecekti.
- Aciz bir insana göre fazla cesursun. Bize hiçbir şey yapamayacağını hala anlayamadın dimi. Kayra Han'ın atının senin yanında ne işi var merak ediyorum açıkçası.
- Kayra Han'ı tanımıyorum. Bu sohbet fazla uzadı artık.
Helios oradan uzaklaşması gerektiğinin farkına varmıştı. Araf insanlarının söyledikleri Helios'un kafasını karıştırmıştı. Tulpar'ın Kayra Han'ın atı olduğunu söylemişlerdi. Kayra Han kimdi? Yer altı hükümdarı Erlik Han demişlerdi. Erlik Han kimdi? Bay Ülgen tarafından bu halde olduklarını söyleyen araf insanının kendisine neden Bay Ülgen ile alakası olup olmadığını sorması kafasını iyice karıştıran noktaydı. Tüm bu sorulara yanıt bulmak için önce oradan ayrılması gerekiyordu. Yavaş yavaş Tulpar ile birlikte köyün çıkışına ilerleyen Helios arkasından gülerek seslenen araf insanının sözü ile irkilmişti.
- Sevdiklerinle iyi vakit geçir tekrar görüşeceğiz aciz insan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TULPAR'IN KANATLARI
Fiksi SejarahKeşfedilmemiş Türk Mitolojisinden yola çıkarak tarihi bir kurgu ile yazılmıştır... Karakterler: Kayra Han: Göklerin tek hakimi ve diğer hakimlerin yaratıcısı. Erlik Han: Eski gök hakimi yeraltı aleminin efendisi. Bay Ülgen: Doğa olaylarının hakimi v...