Geveze
Aynadaki görüntüme bakıp ofladım. Üstümde bir kot pantolon ve yine dün giyindiğime benzer göbeğimi açıkta bırakan bir bluz vardı. Yaklaşık onuncu kombinimdi ve hala denemeye devam ediyordum. Yatağımın üstü kıyafet dağına dönmüştü.
Dolabıma son bir umutla bakındım. Bu sırada dikkatimi bir çiçekli etek çekti. Eteği elime aldım. Hoş bir şeydi, askıları vardı ve çok tatlı duruyordu. Bunu ne zaman aldığımı hiç hatırlamıyordum. Üstüne bir şeyler bakındım. En sonunda siyah eteğimin üstüne denediğim krem rengi bluz aklıma geldi.
Bluzu kıyafet yığınının arasından çıkarmak biraz uzun sürdü ama başardım. Yakası bir gömlek yakası gibiydi ve alttan lastikliydi. Belki havalar yüzünden üşüyebilirdim ama zaten taksiden eve, evden taksiye binecektim. Bu yüzden sorun etmedim ve iki parçayı üstüme geçirdim. Altına ise dizimin üstüne kadar gelen koyu gri çoraplarımı giyindim. Siyah postallarımı da giyindim.
Aynadaki görüntüme baktım. Sanırım bu on birinci deneyişim en iyisi olmuştu. Saçımı yandan dağınık bir tek örgü yaptım. Miyoptum ve bu yüzden kahverengi kemik gözlüklerim vardı. Ama genellikle onları takmıyordum. Bu kombinle güzel durabileceğini düşündüğüm için taktım.
Hem zaten film izlersek ihtiyacım olabilirdi. Hiç makyaj yapmayıp odamdan çıktım. Saat 12 gibiydi. Evde kimse olmadığından dolayı Gülseren Hanım'a çıktığımı bildirdim. Bana çok tatlı göründüğümü söyledi. Açıkçası buna sevinmiştim.
Hemen bir taksiye atlayıp bildiğim kadarıyla, evi tarif ettim. Yürüme mesafesi olmasa da evlerimiz birbirine yakındı. Bir apartmanda oturuyordu. Apartman 6 katlıydı ve Lodos 5. katta oturuyordu.
Taksiciye ücreti ödeyip indim ve apartmanın girişine doğru yürüdüm. Apartman kapısının açık olduğunu fark etmem uzun sürmemişti.
Asansör yoktu ve bu yüzden 5 kat çıkacaktım. Benim için pek sorun değildi. Sonunda 5. Kata geldim ve kapıyı tıklattım. Açmayınca son çare olarak zile bastım. Uzun bir bekleyiş sonucu kapı açıldı. Lodos üstsüzdü ve altında açık gri bir eşofman vardı. Abiminki kadar olmasa da bayağı bir baklavası vardı. Yeni uyanmıştı.
Eliyle gözlerini ovuşturdu. "Ne var?" Sorduğu soruya kaşlarımı çatmadan edemedim. "Ne demek ne var? Dün sen çağırdın ya beni,"
"Şimdi git sonra gel," dedikten sonra kapıyı kapatmaya yeltendi. O kapıyı kapatmadan içeri girdim. "Nedenmiş? Azıcık daha uyusan ne olur sanki?" Abartılı bir şekilde gözlerimi devirip salona doğru yürümeye başladım. Salon beklediğim gibi dağınıktı. Masadaki küllüğün içinde sayamayacağım kadar sigara söndürülmüştü ve yerde boş iki tane bira şişesi vardı. Gözlerimi tekrar Lodos'a çevirdim. Hala gözlerini ovuşturmaya devam ediyordu.
"Nasılsın?" En sevecen halimle sormuştum bunu. Gözünü ovuşturmayı bırakıp bana baktı. Bu bakış şaka mısın sen bakışıydı.
"Uykumun içine ettin, yeşil." Gözlerimi devirdim. Onun yanındayken fazla göz deviriyordum. "Ben de harikayım. Ayrıca dün beni araman çok kibar bir hareketti."
"Kibar mı?" Kafamı aşağı yukarı salladım. "Hadi sucuklu yumurta yap." Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım. Daha demin uyanmıştı ama uyanır uyanmaz sucuklu yumurta gibi ağır bir yemeği midesine mi indirecekti?
"Peynirli omlet yapacağım." Geldi ve yanıma oturdu. Daha doğrusu yayıldı. "Hayır."diye mırıldandı.
"Ama benim canım peynirli omlet ve yeşil poğaça istiyor. Hem bak gelirken bir fırın gördüm. Gidip alsam mı?"dedim en cicili bicili halimle. "Yeşil poğaça ne be?"