Gerçek Gülümseme
Pofuduk gökkuşaklı sabahlığımın kollarını parmaklarıma kadar çektim ve gözyaşlarımı sildim. O geceden sonra abim beni kendi evine getirmişti, Oktay'dan ya da Lodos'tan herhangi bir haber yoktu. Lodos'tan haber almamaya alışmıştım da Oktay telefonlarıma cevap vermedikçe suçluluk duygusu tüm bedenimi sarıyordu. Dün gece olanları abime anlatmıştım tabii ufak değişikliklerle.
Mesela Lodos beni öptü desem saçımdan sürüp dışarı atacağını bildiğim için sadece sarıldı dedim. Ya da Mine'nin suçlu olduğunu göstermeye falan çalıştım. Saçmalıktı ama abim her türlü Lodos'a çok pis gıcık kaptığını söylemişti. Şimdiyse o setteydi bense onun beyaz koltuğunda, elimde kahvem ve en berbat halimle oturuyordum.
"Efsane kek kahverengi oldu!"diye bir ses geldi mutfaktan. Ela'ydı bu. Gülümsedim. "Çikolatalı kek mi? Yaşasın!"
"Hayır mal, ben içine kakao koymadım ki..." Burnuma gelen yanık kokusuyla mutfağa daldım. Ela neden kek yapmaya çalışıyordu sanki? Elime şu fırın eldivenlerinden birini geçirip fırını açtığımda tüm mutfağı duman sardı ve yüzüm aşırı sıcaktan dolayı eridi sanırım.
"Ela yanmış bu!"
"Tüh, hadi dışarı çıkalım o zaman." İşte o an anladım. Bilerek yakmıştı güzelim keki. Sırf beni dışarı çıkarmak için yakmıştı hem de. "Ela!"
"Ya ama ne yapayım! Murat'la buluşmam gerek." Elimi alnıma vurdum. "Git o zaman!"
"Ama sana sürprizimiz var! Bak şimdi eski grup full toplanacak." Grup dediğinde aklıma Lodos geldi. Hayır buna hazır değildim. Bir daha karşısına çıkıp kalbimi paramparça etmesine izin veremezdim. Dün Mine'nin üzüldüğünü söyleyip gittiğinden beri sızlayan kalbime bir ağrı daha saplandı.
"Kimler olacak yani?"
"Merak etme, Lodos yok." Derin bir nefes verdim. Gönül rahatlığıyla gidebilirdim o halde. Kumsal'dan tutun o gıcık Murat'a kadar hepsini deli gibi özlemiştim. Kızlarla arada sırada telefondan konuşmuştuk ama diğerleriyle olan iletişimim kopmuştu ne yazık ki. "Olur, gidelim."
Ela eliyle alkış yaptı. "Bir şartla, bu kekten yiyeceksin." Ela gözlerini pörtleterek bana baktı. Keki masaya koydum ve bıçakla küçük bir parça bölüp ona uzattım. "Ama neden?"
"Onu keki yakmadan önce düşünecektin, adam gibi söyleseydin gelirdim." Ofladı.
"Ama sürpriz yapacaktık!" Bir an ona hak verdim ve keki bıraktım. "İyi, affedildin."
*
Üstümde siyah dizleri yırtık olan kot pantolonum ve göğsümün altında biten, tüylü mavi kazağım vardı. Kazağının kısa olması sorun çıkarmıyordu çünkü pantolonum yeterince yüksek belliydi. Üstüme siyah kabanımı geçirip siyah tüylü atkımı boynuma doladım. İyiydi işte böyle.
Birlikte dışarı çıktık tabii öncesinde abime haber vermiştim. Ela'nın koluna girmiş yürürken karşı evden çıkan kişinin Oktay olduğunu gördüm. Fırsat bu fırsat diye düşünüp yanına doğru ilerledim. Heyecanlanmıştım çünkü suçlu olduğumu biliyordum ve belki yüzüme bile bakmazdı.
Beni fark ettiğinde bakışları sertleşti, dudakları çizgi halini aldı. Bu sırada elinin bir sargı içinde olduğunu gördüm. Telaşla yanına ulaştım. "Oktay?" Yüzüme baktı uzunca, öyle baktı ki... Acı çektiğini gözlerinin derinliklerinden çok rahat anlayabilmiştim. Tıpkı bir zamanlar benim Lodos'a baktığım gibi bakmıştı, çaresiz ve mutsuzdu sanki. Kollarımı boynuna doladığımda şaşırdığını anlamıştım. Onu eski ben, kendimi ise Lodos olarak görüyordum. Ama ben ona Lodos'un bana yaşattıklarını yaşatmayacaktım. Eski aşkımın peşine takılıp bana ne kadar değer verdiğini bildiğim kişiyi arkamda bırakmayacaktım. Onun hayatını mahvetmeyecektim. Hayır, bunu asla yapmayacaktım. Oktay hak etmiyordu bunların hiç birini.