Bölüm şarkıları;
Konuşulacak Şeyler - Yüzyüzeyken Konuşuruz.
Yalan - Athena.
Keyifli okumalar...
*Bebek
Huzur...
Önümüzde yanan şömine, battaniyeyle sarmalanmış biz. Ellerimiz, kollarımız, bedenlerimiz birbirlerine kenetli. Burnu saçlarımın arasına karışmış... Kokumu içine çektiğini hissediyorum.
Buydu işte huzur.
Sadece bu.
Arabada olanların ardından sanki hiç konuşulmamış, sanki hiç gözyaşı akıtmamış gibi davrandık. Güldük, çok güldük. Elimi aldı ve vitese koydu. Üstüne de kendi elini ve tüm yolculuk boyunca bunu devam ettirdi. Elini çektiğinde vitesteki rakamları bana söyledi ve ben yapmaya çalıştım. Ancak tamı tamına üç kez arabayı istop ettirmiştim. Neyse ki gittiğimiz etrafımızda bir sürü tarla bulunan yolda in cin top oynuyordu. Bana gülünce ona kızıyordum ancak içten içe ben de aptallığıma kıkırdıyordum.
Elini fazla bastırmış olacak ki bileğimdeki kesiğe bir ağrı saplanmıştı, sanki dikiş atmak için iğnenin geçtiği her delik ayrı ayrı biz buradayız! Hayatına öylece devam edemezsin! diye bağırmıştı. Yüz ifademin sertleşmesinden bunu anlamıştı ancak özür bile dilemişti. Çünkü bu konu bizde kapanmıştı. Gözyaşlarımızı kendi ellerimizle sildiğimiz gibi beynimizden silip atmıştık kötü anıları, üzüntüleri.
Burnunu saçlarımın arasından çektiğinde ona baktım. Yüzüne ateşin turunculuğu yansımıştı. Hep böyle hayal etmiştim ben ilk öpücüğümü. Aynı battaniye içinde, şöminenin önünde. Sevdiğim adamın gözlerine bakarken... Lodos elini saçlarıma bastırdı.
"Çok güzelsin,"diye mırıldandığında kızardığımı hissettim diyemeyeceğim, çünkü şaşırdım. Lodos'un bana ettiği iltifat sayısı bir elin parmağını geçmezdi çünkü. Yavaş yavaş bana yaklaşmaya başladığında bir öpücüğün yolda olduğunu anladım. Elimi beline sarıp kafamı göğsüne sakladığımda duraksadı. Öpüşmeye hazır değildim. Biz yeniden başlamıştık. İşleri ağırdan almamız lazımdı öyle değil mi? Her ne kadar şu şöminenin önünde öpüşmek tek hayalim olsa da...
"Yeşil?" Efendim anlamına gelen bir mırıltı çıkardığımda o malum soruyu sordu. "Ne oldu?"
"Hiçbir şey," Yutkunduğunu hissettim. "Beni dudaklarının tadından mahrum bırakarak mı cezalandırıyorsun, yoksa?" Evet, şimdi biraz kızarmış olabilirim. Ses çıkarmadım. "Bir soru sordum."
"Lodos, biz yeni başladık ve... Her şey çok yeni, her şey fazla taze. Acılarım, umutsuzluklarım... Biraz zaman ver bana. Dudaklarımda başka bir erkeğin dudaklarının izi varken hala, bunu yapamam." Bedeninin kaskatı olduğunu hissettim. Beline doladığım ellerime temas eden sırtı gerilmişti. Ellerim gevşedi ve ondan ayrılıp suratına baktım. Dişlerini birbirine bastırmış, hırsla dolup taşan gözlerle ateşe bakıyordu.
"Ne zaman ilk kez dokundu sana?" Bu ifadesi, bu sözleri bedenime bir suçluluk duygusu yaydı. Oysaki suçlu olan tek kişi oydu. Ama ona ihanet etmiş gibi hissediyordum. "Gittiğinden, 12 Haziran'dan, bir hafta sonra."
Alayla gülümsedi ancak hala yüzüme bakmıyordu. Ateşe dikmişti gözlerini. Gözbebeklerinin içinde yanıp tutuşan alevlerin sadece yansıma değil, kendi öfkesi olduğunu düşündüm bir ara. O denli sinirli bakıyordu ateşe. "Bir hafta sonra..." Kahkahalarla gülmeye başladı. Dolan gözlerimi umursamadan onu izlemeye devam ettim. "Bir hafta sonra ha?" Kahkahalarının arasından söylediği bu cümle duyulmuştu sadece. Ellerimi kollarına koyup onu durdurmaya çalıştım.